
*PROF. DR. NİLÜFER YILDIRIM
@profdrniluferyildirim
sadedusun@gmail.com
Uzun yıllar ‘atipik kronik rahatsızlıklar’ olarak adlandırılan, en iyi ihtimalle yaşam kalitesini düşüren, kötü senaryodaysa ilerleyerek yaşamı tehdit eden bir hastalık grubu var: Otoimmün hastalıklar. Bunların başında diyabet, romatoid artrit, lupus (SLE), sedef, çölyak, multiple Skleroz (MS), Behçet hastalığı, myastenia gravis (MG), Hashimato tiroiditi, graves, ailesel Akdeniz ateşi (FMF) ve pek çok kanser türü geliyor.
Bu konuda en çok merak edilenleri dokuz soru-cevapta özetleyelim:
1. Otoimmün hastalıklar bağışıklık sistemiyle mi ilgilidir?
Daha doğrusu hedefini şaşırmış aşırı hassas bağışıklık sistemiyle ilgili. Sağlıklı bir bireyde bağışıklık sistemi yabancı ve tehlikeli etkenlere tepki gösterir, yani kendinden olandan ayırt edebilir. Bir nedenle kendinden olanı ayırt edemez, öz toleransını kaybederse, kendi hücrelerine saldırıp, zarar vermeye başlayabilir. Bu duruma oto-immün tepki diyoruz.
2. Otoimmün hastalıklarla alerjiler benzer özellikte midir?
Her iki durumda da bağışıklık sistemi hassastır ve aşırı tepki verir. En önemli fark, alerjilerde etken dışardayken, otoimmün hastalıkta kendine ait dokular hedef alınır. Alerjilerde tedavinin bir parçası da tepkiyi oluşturan etkenden korunmaktır, oysa otoimmün tepkide bu maalesef mümkün değil.
3. Otoimmün hastalıklar kalıtsal mıdır?
Bu hastalıkların nedenleri de mekanizmaları da halen tam olarak çözümlenememiştir. Genetik testlerin ilerlemesi ve yaygınlaşmasıyla sadece genetik yatkınlıkla oluşmadığını, hazırlayıcı diğer etkenler olmadan hastalığın sessiz kaldığını söyleyebiliyoruz. Genellikle genetik yatkınlığı olan kişilerde çevresel faktörler, sağlıksız yaşam tarzı veya tetikleyici bir durumla alevlenen, zemininde ise kronik şikayetlerle seyreden bir hastalık grubu olarak tanımlanıyor.
4. Otoimmün hastalıklarda hazırlayıcı etkenlerin önemi nedir?
Tamamen kalıtsal olan hastalıklardan korunmak neredeyse imkânsızdır. Oysa otoimmün hastalıklarda genetik özellikler kadar etkili olan başka faktörler var ki bu bilgi çok önemli. Bir hastalıkta çevresel veya yaşam tarzına bağlı etkenlerin olması, hastalığın seyrini değiştirebileceğimiz anlamına gelir. Fonksiyonel tıp da, bütüncül hasta yaklaşımı da bu temel üzerinden ilerliyor.
5. Otoimmün hastalıklar nasıl teşhis ediliyor?
Başlangıç şekli, şiddeti ve seyri hem kişiden kişiye hem de aynı kişide zamanla değişkenlik gösterdiği için bu hastalıkların teşhisi zor. Ayrıca diğer hastalıkları taklit eden ortak belirtilerle ortaya çıkarak uzun süre gözden kaçan vakalar da hiç az değil. Bağışıklık sisteminin hedefi şaştığı için tetkiklerde kronik inflamasyon bulguları dışında özel bir bulgu saptamak da zor. Öz tolerans kaybı ve otoimmün yanıt varlığı genellikle bütüncül değerlendirme, detaylı anemnez ve muayene ile tanınıyor.
6. Kendine toleransın kaybolması nasıl anlaşılır?
Ortak süreç, kronik inflamasyon, yani sessiz iltihabi süreç ve yangı tepkisi. İnflamasyonun ilerlemesiyle hastalar genellikle bir hastalığa tam olarak oturmayan, zaman zaman artan rahatsızlıklar hisseder. Bunların başında yorgunluk, kas ağrısı, eklem hassasiyeti ve şişliği, cilt döküntüsü, saç dökülmesi, dikkat dağınıklığı, görme ve işitme kayıpları gibi şikayetler gelir. Kendi dokularına saldıran bağışıklık sisteminin ‘serseri bir mayın’ gibi ansızın belirti vermesini tedirginlikle beklerler. Bu nedenle genellikle çaresiz ve depresif bir şekilde yaşamak zorunda kalırlar.
7. Otoimmün hastalık şüphesi olanlar hangi branş hekimine başvurmalı?
Kendi dokularına karşı gelişen bir saldırıda çok farklı sistemler etkilenebilir. Tutulan organ veya sistemle ilgili olarak branş doktoruna mutlaka danışılmalıdır. Diğer tanıları dışlamadan ve bütüncül değerlendirme yapmadan tanı koymak zor. Klasik tanılar dışlandıktan sonra halen çözüm alınamayan hastalarda genellikle İmmünoloji, Romatoloji, İç Hastalıkları ve Fonksiyonel tıp bakış açısıyla bütüncül değerlendirme yapan bir hekim tarafından tanı konur.
8. Ne tür tedaviler uygulanır?
Klasik tedavi yöntemleri ya etkilenen organa yönelik veya tüm bağışıklık sistemini baskılayacak genel tedaviler. Ancak her iki yöntem de kök nedenlere odaklanmadığı için geçici iyilik hali ve bolca yan etki nedeniyle yetersiz kalır. Oysa ortada bölgesel bir hastalık değil, sistemik bir sorun vardır. Tedavi de sistemik, yani tüm vücudu ilgilendiren bir şekilde kök nedenlere odaklanarak yapılmalıdır. Ortak tedavi protokolünde aşırı hassas bağışıklık sistemini sakinleştirmek, eksikleri tamamlamak, fazlalıkları çıkarmak ve bedenin kendini iyileştirmesine fırsat yaratmak gelir. Amaç, sessiz iltihabı azaltıp, atakları önlemek.
9. Otoimmün hastalıkların kökeninde hangi nedenler var?
Bağışıklık sisteminin doğru çalışması, yüzde 70 oranında sindirim bariyeri ve barsak florasının (mikrobiyota) sağlıklı olmasına bağlıdır. Bu nedenle tüm immün hastalıkların kök nedenlerinin başında barsak bariyerinin ve floranın bozulması (disbiyozis) yer alır. Toksinler, enfeksiyon etkenleri, sindirilmemiş daha büyük moleküllü yiyecek partikülleri kan dolaşımına katılarak, bağışıklık sisteminin aşırı etkin çalışmasına neden olur. Sonunda hedef şaşar ve kendi dokularına saldırmaya başlar. Fiziksel stres oluşturan kök nedenleri; toksin yükünün artması, ağır metal maruziyeti, enfeksiyonlar ve besin alerjileri olarak sıralayabiliriz. Sıklıkla ihmal edilen diğer önemli kök neden ise, duygusal veya zihinsel stres. Vücudun savunma mekanizması sadece bağışıklık sisteminden oluşmuyor. Duygusal tepkiler, düşünceler de savunma sisteminin parçası. Bu nedenle otoimmün hastaların ortak özelliklerinden biri de duygusal veya zihinsel olarak öz toleransını kaybetmek ve kendine yabancılaşmak. Stres ve inflamasyon ile arasındaki karşılıklı etkileşimin kısırdöngüyü güçlendirdiğini de unutmamak gerek.
*Prof. Dr. Nilüfer Yıldırım, nükleer tıp öğretim üyesi ve fonksiyonel tıp danışmanı