Ne iyi ki son 30-40 yılda yaşlılıkla ilgili bilimsel alanlarda ve yaşlılığa bakış açılarımızda “DEVRİM NİTELİĞİNDE DEĞİŞİMLER” oldu. Yaşlılık bir “kayıplar, hastalıklar, doktor/hastane kapılarında sağlık sorunlarına çare aramalar” dönemi olmaktan çıkmaya “bir huzur, bir zarafet, bir bilgelik ve bir kendine has iyilik dönemi” olarak algılanma sürecine girdi, giriyor. Ve bu süreçte longevistlerin ve “yaşlılık bilimi/senecence” ile ilgilenen her çeşit uzmanlık alanının büyük katkıları var. Onların sayesinde muazzam gelişmelere imza atıldı, atılıyor. Olağanüstü mesafeler alındı, alınıyor. Adeta bir yaşlılık devrimi geliyor. Peki, nasıl? İşte bazı örnekler…
Senecence bilimcileri ve longevistlerin birbiri ardına başardığı yeni zaferlerden bazıları şunlar… “Epigenetik yaşlanma” kavramının bilimsel temelleri artık yerine oturmuş durumda. Genlere esir olmak yerine genleri yönetmek, terbiye etmek, kavramları giderek daha çok gündemde. İyi genleri (sirtüinler, AMPK) aktive edip kötü genleri (mTOR) susturmak ise neredeyse mümkün hale geldi. Yaşlılığın en büyük sorunları oldukları kesinleşen “inflamasyon/iltihaplanma, oksidasyon/paslanma, glikasyon/şekerlenme süreçlerinin” nasıl kontrol altına alınabileceği hakkında muazzam başarılara imza attık, atıyoruz. “Mitokondriyal yaşlanma, bağışıklık zayıflaması, metabolik düzendeki bozukluklar ve protein katlanmaları” gibi alanlarda da dev adımlar atıldı, inanılmaz çözümler üretildi ve üretiliyor. Kısacası geçtiğimiz 20-30 yılda yaşlılık “KONTROLSÜZ BİR YOK OLUŞ, ÖNLENMESİ İMKÂNSIZ BİR HASTALIKLAR KUYUSU, BİR BİTKİNLİK” yani dedem ve babamın dediği gibi “Zor bir zanaat” olmaktan hızla çıkmaya başladı. Longevity alanındaki ve senolitik tıptaki harika buluşlar sayesinde yaşlıların da orta yaşlarındaki gibi “dik, dinç, formda ve fit, neşeli, keyifli, bedenen ve ruhen sağlam olabilmeleri ve kalabilmeleri” imkân dahiline girdi. İsterseniz gelin tam da bu noktada bu başarılarda büyük payı olan senecence ve senolitik tıp kavramlarını yeniden hatırlayarak konuyu daha anlaşılır kılalım.