Neticede odaklanmamız, bilgi depolama gücümüz/belleğimiz gerilemeye; kemiklerimiz, kaslarımız, eklemlerimiz bizi taşımakta güçlük çekmeye; kalbimiz eski kan pompalama gücünü kaybetmeye, akciğerlerimiz gençliğimizdeki gaz değişimi kapasitesini düşürmeye, böbreklerimiz orta yaşlardaki toksin temizleme yeteneğini frenlemeye başlıyor. Kısacası konu “yaşlanma” olunca hepimizin aklına ilk gelen şey adeta bir “kayıplar senfonisi”ni dinlemekle eşanlamlıdır. Ne iyi ki bu durum son yıllarda özellikle geçtiğimiz son 10 yılda muazzam bir değişim içinde. Yukarıda özetlemeye çalıştığım yaşlılık işaretlerini şimdi çoğumuz 70’li 80’li yaşlarda bile yaşamıyor, yaşasak bile kabul etmiyor, hatta reddediyoruz.
Değişen “YENİ YAŞLILIK KAVRAMI” sayesinde yaşlılık da yaşlılar da ne bize ne de içinde yaşadığımız topluma yük olmayacak tam tersine bir tecrübe, bir hazine, bir birikim ve bir değerli kaynak olarak tanımlanacaktır. Bir başka deyişle yaşlılık daha önce de sık sık dile getirdiğim gibi kötü bir son değil yeni bir başlangıç, tatsız bir dibe vuruş değil keyifli bir bilgelik ve güçlü bir zirve yolculuğu olarak anımsanacaktır. Bilelim ki dünya değişiyor, bilimler gelişiyor. Bu değişim ve gelişmeler ise yaşlılık kavramına yeni, şaşırtıcı, mükemmel, mucize ve olumlu anlamlar yüklüyor. Longevity kavramı ve içerdiği anlam ise bunların en başında geliyor.