
KEMAL GÖKTAŞ
kemalgoktas@diken.com.tr
@kemalgoktas
Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi, 12 yıl önce emekli olan akademisyen Baskın Oran’ın bir kamu görevlisi ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘alçak’ ve ‘uşak’ gibi ifadelerine ‘katlanmak’ zorunda olduğuna hükmetti.
Oran manevi tazminat talep etmişti
Oran, Artı Gerçek, Agos ve T24’te yayınlanan ‘Kürtler üzerine bazı trajikomik deneyler’ başlıklı yazısından dolayı Twitter’dan kendisine, “Kendisini ilim adamı diye pazarlamış yazısının her kelimesini alçakça kurgulamış bir uşak” diyen Soylu hakkında 10 bin lira manevi tazminat davası açmış ve kamu davası açılmasını talep etmişti.
Dava dilekçesinde, Oran’ın vicdani kanaatine uygun bir şekilde yaptığı açıklamalardan sonra güvenlik teşkilatının başındaki bir bakan tarafından sarf edilen sözler sonucunda kışkırtılan kişilerce bir takım saldırılara uğrayabileceği de belirtilerek ‘Bu bağlamda bahse konu sözlerin, Oran’ın görüşlerini özgürce dile getirmesine yönelik bir tehdit oluşturduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğü ve bunun ile bağlantılı olan kişilik haklarının ihlal edildiği’ savunulmuştu.
Dava reddedildi
Ancak mahkeme Oran’ın Soylu’ya karşı açtığı tazminat davasını reddetti.
Oran’ın Kürt sorunu ile ilgili bazı haberlere yorumsuz yer verdiği yazısına yer veren mahkeme, söz konusu yazının ‘ülkemizde terör olaylarının yaşandığı, terör olayları nedeniyle devletin hukuk çerçevesinde terörle mücadele etmeye yönelik kararlı adımlar attığı bir dönemde kamuoyuyla paylaşıldığını’ belirtti.
Mahkeme, Prof. Oran’ın 12 yıl önce emekli olmasına rağmen profesör ünvanlı bir öğretim üyesi olup kamu görevlisi olduğunu ve bu yüzden de ‘sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerektiğini’ savundu.
Mahkemenin kararında şu ifadelere yer verildi:
‘Baskın Oran kamu görevlisidir’
“Yazı içeriğinde, devletçe yürütülen terör operasyonlarının, İçişleri Bakanlığınca terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçuyla hakkında soruşturma açılan veya görevinden uzaklaştırılan belediye başkanları yerine hukuk kuralları çerçevesinde atanan kayyımların yerel yönetimlerdeki uygulamalarının çok ağır bir dille eleştirildiği görülmektedir. Davacı profesör ünvanlı bir öğretim üyesi olup kamu görevlisidir. Davalı ise Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’dır. AİHM’e göre, kamu görevlilerine yönelik eleştirinin sınırı sıradan kişiler için olandan daha geniştir ve kamu görevi yapan kişilerin görevlerinden dolayı kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında davranışların eleştirilmesinde kamu yararı bulunmaktadır.”
‘Hassasiyetin üst seviyede olduğu dönem’
Oran’ın yazısının ‘bağlam olarak hassasiyetin üst seviyede bulunduğu bir zaman diliminde kamuoyuyla paylaşıldığı’ savunulan gerekçeli kararda, yazının ‘devlet tüzel kişiliğine ve güvenlik güçlerine yönelik çok ağır eleştiriler içerdiği, ancak olgusal hiçbir dayanak gösterilmediği, iyiniyetli olarak değerlendirilmesini gerektirecek hiçbir olgusal temeli bulunmadığı’ ileri sürüldü.
‘Halkın bilgilenme hakkına’ hizmet etmiş
Soylu’nun içişleri bakanı olarak ‘sıfatı gereği halkın kaygılarına dikkat çekmesinin, suç unsuru taşıdığını değerlendirdiği eylemler nedeniyle suç duyurusunda bulunmasının öncelikle ve evleviyetle kendisinden bekleneceği’ ifade edilen gerekçeli kararda Soylu’nun ‘eleştirilerini ifade ederken genel çıkarı ilgilendiren konularda halkı bilgilendirdiği böylelikle halkın bilgi edinme hakkına da hizmet ettiği’ belirtildi.
Kararda ayrıca Soylu’nun ‘devlet tüzel kişiliğine, güvenlik güçlerine ağır eleştirilere cevap hakkının bulunduğu’ ve Oran’ın ‘kamusal çıkar amacıyla getirilen eleştirilere katlanması gerektiği’ ifade edildi.
Kararda şöyle dendi: “Davacının yazısındaki eleştirilerin sertliğine göre davalının beyanları da aynı seviyede hatta daha sert olabilir, çünkü davacı yazısını gazetede yayınlamak suretiyle paylaşmakla görüşlerini kendi davranışı ile eleştiriye açmıştır. İçişleri Bakanı olan davalının devletin güvenlik politikalarına yönelik konuları ele alan yazısına karşı salt suç duyurusunda bulunmasının ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı söylenemez. Zira İçişleri Bakanı dahi olsa bir kişinin suç duyurusunda bulunması ceza soruşturması ve kovuşturması yapılmasının bir ön koşulu olmadığı gibi, suç duyurusunda bulunmamış olması da ceza soruşturması ve kovuşturması yapılmasına engel bir durum olmaz.”