
SELİM BAŞARIR
iletisim@selimbasarir.org
15 yıl önce, Atatürk’ün liderlik özellikleri üzerine bir konuşma yapmam istendiğinde bu talebi memnuniyetle kabul edip çalışmaya başlamıştım. Çalışma ve araştırmam ilerledikçe, bir husus dikkatimi çekmeye başladı. Akademi dünyamızın efsane olmuş isimlerinin istisnasız hepsi, bilimsel yazılarının ve konuşmalarının bir yerinden sonra Atatürk’e ve eserlerine hayranlığını uzun uzun dile getiriyordu; adeta hepsinde aynı ‘göz kamaşmasına‘ şahit oluyordum.
Okudukça, inceledikçe ortaya çıkanlar, alçakgönüllülükle gizlenmiş bir büyük ‘kendini adayış ve feda ediş‘i, savaş alanında değil fakat medeniyet mücadelesini sürdürürken şehit oluşu işaret etmeye başlamıştı. Göz kamaştıran ve yoğun duygulanım yaratan bir görüngü…
Tüm başarılarına ve fedakârlıklarına rağmen Atatürk asla kendisini yücelten ya da çevresinin bunu yapmasını onaylayan bir insan değildi. Yaşamının büyük kısmı bir cepheden diğer cepheye yetişmekle, ülke insanını esaretten, vatan toprağını işgalden, devlet onurunu çiğnenmekten kurtarmakla geçmişti.
Savaşlar sona erdiğinde ise hiç ara vermeden, dinlenmeden bir medeniyet mücadelesi başlatmıştı. Tüm konuşmalarında milletini yüceltiyor, onlara kendilerini geliştirmelerini, öğrenmelerini, bunun güveniyle çalışmalarını ve nihayetinde çağdaş medeniyet yoluna giren ülkeleriyle övünmelerini öğütlüyordu.
Ülkesinin bilimsel anlayış ışığı altında gelişmesini, çağdaş medeniyete ulaşmasını sağlayacak her konuda okuyor, araştırıyor, uzmanlarla konuşuyor, görevlendirmeler yapıyor ve çalışmaları takip ediyordu.
Halkıyla sürekli iç içeydi. Onların ayağına gidip sorunları bizzat dinlemeden memleket meselelerinin çözülemeyeceğini çok genç yaşlarda öğrenmişti. Politikadan hoşlanmıyordu. Uzun yıllar boyunca üzerinde düşündüğü cumhuriyetin ana ilkelerini belirlemişti. Bu ilkelere uyulduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘sonsuza dek yaşayabileceğini‘ milletine öğretmişti. Barış içinde yaşanan bir ülke olunması öncelikli nasihatıydı.
Milleti kısa zaman içinde, halaskâr (kurtarıcı) gazisinin yaşamını tamamen kendilerine adadığını fark etti, onu gönül birliğiyle yüceltti ve daha hayattayken ülküleştirdi.
Dünya tarihinde, Nazarethli İsa’dan Mahatma Gandhi’ye, böyle bir adanmışlığı, böyle bir halaskârlığı ve böylesine bir aydınlanma rehberliğini insanlığa sunmuş bir başka şahıs olmamıştır ve olmayacaktır…
İstanbul, 10 Kasım 2021, saat 09:05.