Okulların açılmasına çok az bir zaman kaldı. Varlıklı varlıksız tüm aileleri, önümüzdeki eğitim yılının telaşı aldı. Bir tek Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin sessiz ve sakin görünüyor.
Haksız değil.
Arkasında dağ gibi iki güç var:
Biri Beştepe’deki Saray’da ikamet eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, öteki de TBMM bir yana, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, AB Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı dahil sekiz ayrı bakanlığın bütçesinden fazlaya hükmeden Diyanet İşleri Başkanı…
O artık sadece “din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle” yetinmiyor, yurtdışında gayrimenkuller de edinip işletiyor.
O da yetmediği için, artık Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına da ortak oluyor. Bunu, Bakan Yusuf Tekin’le yaptığı protokoller yoluyla uyguluyor.
Nitekim çocuklarını bilimsel bilgiler öğrensin, çağı yakalayacak donanımlarla yetişsin, güvenli, itibarlı bir meslek sahibi olsun, Atatürk’ün kurduğu ve temel ilkelerini koyduğu Cumhuriyet’e layık ve onu yaşatacak insanlar olarak yetişsin düşüncesi ve umuduyla Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara gönderen aileler, tam tersine bir durumla karşılaşmak endişesi taşıyorlar.
Nitekim okullarda, sözde “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu hocaları, öğrencilere bilime, çağdaş insanlığa, Atatürk Devrimlerine taban tabana zıt şeyler öğretiyor.