Netflix’e yeni bir dizi gelince hala heyecanlanıyor musunuz? Kuş Uçuşu ilk gördüğümde beni biraz heyecanlandırdı açıkçası. İnsan da böyle bir canlı çünkü; umuduyla yaşama tutunuyor.
ARZU UZUNALİ
Hayatımıza Netflix’in girdiği ilk günlerdeki heyecanımızı hatırlıyorum da… İzleyici olarak bizi televizyonlardaki vasatlıktan kurtarabileceğine dair tatlı bir umutla dolmuştuk.
Tabii ki medyanın hiçbir türü dostumuz değildir, bunu çok iyi biliyoruz ama en azından sansürün olmadığı bir platformda kim bilir neler neler anlatılır, ne hikayeler canlanır, ne cevherler kendine yer bulur diye saf düşüncelerimiz de olmadı değil.
Ve fakat görünen o ki Netflix bizimle aynı heyecanı pek taşımıyor. Kredi kartından fış fış haracını kesip, bomboş içeriklerle işini layığıyla yapıyormuş gibi görünmeye devam ediyor.
‘E iptal et kardeşim o zaman’ diyebilirsiniz. Ya severiz ya da terk ederiz, bizim bu ezberimiz var çok şükür bu ülkede. Ancak üyeliğimi iptal ettirmeden hemen önce Kuş Uçuşu’nun incelemesini yapmam gerekiyor. Bu hem boynumun borcudur hem de belki diziyi izleyecek birinin zamanının çalınmasına engel olurum da bu sevapla cennete girerim umududur.
Dizide de sık sık söylendiği gibi doğru habercilik çok önemli!
Hemen konuya giriyorum, sizin zamanınızı da çok almayayım. Benimki alındı çünkü ve hiç hoş değil.
Öncelikle Kuş Uçuşu, arkada gaz şarkıların basıldığı o kadar klişe sahnelerle başlıyor ki kendinizi daha ilk dakikalarda devam edebilmek için motive etmeye başlıyorsunuz. Üzerine bir de ‘kuşların’ ve ‘aslanların’ -asla bir mantığa oturmayan- savaşını konu alan son derece uyduruk bir metaforun yapıldığı yardımcı dış ses anlatımı başlayınca iyice migreniniz tutuyor. Yani ilk bölümden bayağı bir sersemliyorsunuz. Çünkü dizinin ana karakterlerinden sosyopat kızımızın (Aslı Tunca) ve düşmanı olacağı hemen belli olan kariyerli kadınımızın (Lale Kıran) o kadar gerçeklerden uzak dünyaları var ki tutunacak dal arıyorsunuz.
Bir iki bölümde adeta bir müzik klibi sığlığında kurgularla, sosyopat kızımız düşmanı olduğu haber spikeri kadının dev medya şirketine stajyer olarak girip tüm rakiplerini teker teker eliyor.
Sonra yine spoiler vermeye bile değmeyecek yöntemlerle kariyer kadının asistanı oluyor. Sonra tüm hayatını mahvedeceğim falan derken olaylar gelişiyor. Her şey o kadar klişe gelişiyor ki aradaki dev senaryo boşluklarını bile sorgulamamaya başlıyorsunuz.
Ancak benim gibi başladığı bir şeyin sonunu görmeden asla rahat edemeyenlerdenseniz sizi sürpriz bir son bekliyor diyebilirim. Çünkü son bölümde dizi neredeyse bir Hint dizisine dönüşüyor. Bir ara dans etmeye başlayacaklar diye de bayağı umutlandım, itiraf edeyim.
Beş başlı köpekbalığı bana yeter
Öyle bir dans sahnesi olsaydı belki bize şu mesajı verebilirdi çünkü ‘Yanlış anlama izleyici, biz senin zekanla oynamıyoruz, ne yapıyorsak bilinçli yapıyoruz, bu dizi sadece 8 bölüme sığdırılmış bir prime time TV dizisi ve seviyesi Hint dizilerinden bile düşük. Çünkü Hint dizisi olsa en azından dersin ki neticede Hint dizisi.’
Ki yanlış anlaşılmasın Hint dizilerine bayılıyorum. Bırakın Hint dizilerini, ‘Beş Başlı Köpekbalığı‘ isimli, beş başlı köpek balığının helikopter yediği filmleri bile sonuna kadar zevkle izleyen biriyim.
Oysa bu yapım bize bu samimi itirafı yapmak yerine anlatmak istediği bir derdi varmış gibi de yapmaya çalışıyor. Tam da belli olmayan alt metninde Z kuşağıyla X kuşağı arasında son derece magazin bir çatışma yaratmaya girişiyor ki işler burada tamamen sarpa sarıyor.
‘Bakın ben sırf klişelerden oluşan, kurgusunda devasa boşluklar bulunan, gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan bir senaryodan ibaret değilim‘ demeye çalışırken, yarattığı öğle yemeğinde konuşulan sığ sosyolojik çıkarıma dayanan kuşak çatışması ve X ile Z’nin ahlaki değer sorgulamasının da altını asla dolduramıyor.
Z kuşağı değil, kişilik bozukluğu meselesi
İş dünyasının hele de medya sektörünün kanayan ‘sömürü’ yarasına da Z kuşağının bu bataklığa dönmüş iş dünyası palavrasına bakışına da yine klişe krallığından bakabiliyor sadece. Z kuşağının ‘sözde’ kolay yoldan başarılı olma arzusunu, tedaviye ihtiyacı olduğu çok belli olan kişilik bozukluğuna sahip bir karaktere yüklerken, X kuşağını büyük bir gururla ahlakın yılmaz savunucusu ilan ediyor. Hem de iş dünyasındaki tüm kuşaklar o aşağılık ‘biznıs’ ayak kaydırma oyunlarını devam ettirirken.
Tabii arada ‘Ben ofis boy’um istediğim yere gelemiyorum çünkü beni kimse görmüyor, hayallerimi kimse anlamıyor, damned!’ tiradları da var ama genel sığlık içerisinde tek sahnede kaybolup gidiyorlar.
Çünkü Netflix bu yapımda da yine sadece mış gibi yapıyor.
Bir derdi varmış gibi, kuşaklarla ilgili bir şey söylüyormuş gibi, iş dünyasının yırtıcılığıyla ilgili bir şey anlatıyormuş gibi… mış gibi, muş gibi…
Kuş Uçuşu’ndan bahsetmemek kul hakkına girer
Mesela ben bu yazımdan sonra Netflix’te herhangi bir senaryomun asla kabul görmeyeceğini biliyorum. Hepimiz iş dünyasının çarkından geçtik çünkü. Z kuşağıyla ilgili gördüğüm şey de bu iğrenç düzeni devam ettirmemek için kendilerine alternatif yollar yaratmaya çalıştıkları. Bunları konuşmadığınızda da dizideki aslan ve kuş metaforu da yerini bir türlü bulmuyor. Ve inanmakta zorluk çekiyorsunuz belli ama ortalama Netflix izleyicisi o aslanın aslan, o kuşun da kuş olmadığını bilecek kadar akıllı insanlar.
Ne tatlı oyuncular, ne setlerde gecesini gündüzünü birbirine katan bu işlerin arkasındaki çalışanlar, ne de yeni bir şey görmek umuduyla her ay aboneliğimizi şıkır şıkır ödeyen biz izleyiciler, sahneye nereden ve hangi amaçla geldiği belli olmayan karakterlerin her bölümde cirit attığı yapımları hak ediyoruz.
Daha cesur, daha gerçek, tamamen kurguysa da daha yeni, duymadığımız bir şey söyleyen işler izlemeyeceksek ben beş başlı köpekbalığını bedava izliyorum zaten. Ne kredi kartımı istiyor ne de zamanımı.
Son bir şey; Netflix’e dolup tüm acısını tek bir yapımdan çıkarmak pek adil olmadı ama bir yerde birileri durur belki diye de düşünmeden edemiyor insan. Çünkü senaryo yazmaya çalışırken tek bir eksik gedik kalmasın diye kendini paralayan ve o eksiği kapatamam umutsuzluğuyla da içine kaçan o kadar çok insan tanıyorum ki…
Kul hakkıdır bu resmen.