“Sivil dikta” sözünü ilk defa Nuray Mert’ten duyduğumda karşı çıkmıştım. O günlerde, henüz AK Parti yönetimi bugünkü gibi otoriter bir sürece dönüşmemişti; Gezi olayları meydana gelmemişti. Medya üzerindeki baskılar yeni yeni ortaya çıkıyordu. Öte yandan, Avrupa Birliği çizgisinde, ağır aksak da olsa reformlar gerçekleşiyordu. “Sivil dikta” abartılı bir tanımlamaydı. Ama adım adım o noktaya kadar gelindi.
Nuray Mert’e “Nereden bildin böyle olacağını” diye sordum. İlk işaretlerini gördüğünde uyarmak ihtiyacını hissettiğini söyledi ve devam etti: “Olaylar böyle gelişmeyebilirdi; o zaman ben yanılmış olurdum. Keşke yanılsaydım” dedi.
Bunları, yaz aylarında konuştuk. Kendisine “Peki şimdi beklentin ne” diye sordum. “Gidişat kötü… Bir iç savaş başlayabilir” cevabını verdi.
– Türkiye çözüm sürecinde ilerliyor. Tek parti hükümeti belirli bir istikrar arz ediyor. İç savaşı da nereden çıkarıyorsun?
– Benimkisi bir öngörü. Barış sürecinde samimiyet yok. Her an bir patlama olabilir. Dış konjonktür de buna müsait.
Nuray Mert müneccim değil. Sadece gelişmeleri değerlendiren, yorumlayan ve yarınlara dönük tahminlerde bulunan bir öğretim üyesi. Umarım söyledikleri doğru çıkmaz ama endişelerim var. Hükümet Kobanê krizini iyi yönetemedi. Türkiye’deki Kürtler’le Kobanê’dekilerin arasındaki gönül bağını göremedi. Hatta derin devletin eski alışkanlıkları hortladı. Güneydoğu’nun bazı vilayetlerinde“Hizbullah” öne sürüldü.