Göl çepeçevre binalarla kuşatılmış. Oteller, moteller, pansiyonlar, lokantalar, çadır altı kebapçılar, seyyar satıcılar, ellerinde fotoğraf makinaları bir o yana bir bu yana koşturan bir kalabalık.
Yerlerde ve göl yüzeyinde mısır koçanları, pet şişeler, sigara kutuları, hatta çocuk bezleri.
Kuşlar kaçmış.
Ağaçlar küsmüş.
Balıklar kaybolmuş.
Göl içine akıttığı gözyaşları ile bulanmış, dibi gözükmüyor.
Adım başına bir tabelâ: Göle girmek tehlikeli ve yasaktır. Göle çer-çöp atmayınız. Gölde balık tutmak yasaktır.
Gölün etrafını beton bir duvarla çevirmiş onu bir havuz hâline sokmuşlar. Havuzun etrafında oturacak sıralar, çay bahçeleri, çekirdek çıtlayanlar.
Çimler kurumuş, sökülmüş, yerine parke taşlar döşenmiş. Turist otobüsleri bir köşede park etmek için birbirleriyle dalaşıyor.
Bir yanda köylü pazarı kurulmuş, tâ aşağı köylerden gelen kadınlar peynir, tereyağı, bal, erişte, tarhana, kuşburnu, yaban mersini, salça, fasulye, mısır, etaminlere kabaca orlonla işlenmiş masa örtüleri, peşkirler, ahşap kaşıklar, oklavalar, naylon leğenler, terlikler, şapkalar, hasır sepetler ve-saire satıyor.
Bir adam kasası dükkâna çevrilmiş koca kamyonu dayamış, züccaciye, makina halısı, seccade, namaz başörtüsü, Arap turistler için entariler, iç çamaşırı, havlular, mutfak eşyası, ucuz porselen vesaire satıyor.
Her turist kafilesinin ardısıra, yanısıra koşturan ipek taklidi seccadeler, parfümler, tahta oyuncaklar satmaya çalışan yapışkan ayakçılar.