Deprem bize ne gösterdi? Türkiye neredeyse günü, saati belli olan bir felakete karşı eli kolu bağlı bekledi. Yüzbinlerce binanın yıkılışını, şehirlerin yok oluşunu ve en önemlisi de onbinlerce insanının ölümünü seyretti. Neredeyse günü saati belli olan depremin sonrasında olması gereken arama kurtarma, iaşe, iane gibi en hayati işleri de zamanında ve olması gerektiği gibi yapamadı. Hem depreme hem de sonrasına hazırlıksız olduğumuz ortaya çıktı. Devlet enkaz altında kaldı… 1999 Gölcük Depremi dahil olmak üzere birçok acı tecrübeye ve yıllar içinde yapılan sayısız ikaza rağmen depreme karşı önlem ve koordinasyonda eksikliğimiz içler acısı görüntülere sahne oldu. Deprem bir trajediydi, depreme karşı çaresizliğimiz başka bir trajedi olarak kayıtlara geçti.
Oysa… Kısıtlı paramızın ve sınırlı kaynaklarımızın büyük kısmını en çok iddialı olduğumuz alana, inşaata ayırmıştık; bununla da övünüyorduk. Planlarımız, provalarımızın haddi hesabı yoktu. Çok iddialı ve büyük laflarımız vardı. Dünyanın en bilmem şöyle ülkesiydik, en böyle böyle ülkesiydik. Bütün afraların, tafraların, sloganların ve şişinmelerin ömrü, hep birlikte yıkılıp, enkaz altında kaldığımız 6 Şubat’a kadar sürdü. Yıkılınca, ölünce ve açıkta kalınca halimizi, gücümüzü, kabiliyetimizi gördük. Hâlâ da görüyoruz ne yazık ki.