Kabataş hikâyesinin bir de kardeşi var: camide içki içenler. Bu iki hikâye, Gezi olaylarından bu yana, Başbakan’ın silâhhanesinin en etkili iki silâhı oldu.
Başbakan Erdoğan gerçek olmayan bu iki olaya niçin böyle dört elle sarıldı? Bunun bir kısa, dolaysız cevabı olduğunu sanıyorum. Gezi direnişi Başbakan’ın beklemediği (özellikle boyutlarıçerçevesinde) bir şeydi ve zaten o zamandan beri ‘kendinde bir adam’ görüntüsü vermiyor. Bu şekilde açılan yeni mücadele ortamında Başbakan, kısmen gerçek, kısmen de hayalî bir kuşatılmışlık konumunda, eline geçirdiği her şeyi gene kısmen gerçek, kısmen hayalî hasmına fırlatan bir adamın davranışlarını sergiliyor. Birileri gelip “Şöyle şöyle olaylar olmuş,” demişse, bunlar hemen onun düşmana atacağı taşlar haline gelecek. Hem de, çarptığı yerden ses getirecek, etkili taşlar bunlar. Ancak, bu ‘can havliyle’ havanın yanında, Başbakan’ın davranışlarında, herhalde ilk ‘formasyon’ yıllarından gelen, daha uzun vadeli önyargıların, koşullanmaların da payı var.