Cumhuriyet gazetesinin duruşmaları yapıldı ve demokratik cephenin yüzünü güldürmeyen kararlarla, şimdilik durdu. Evet, yedi tahliye, ama aynı zamanda tahliye edilmeyen beş kişi. Bu durum, tahliye olan yedi kişinin de sevinç duymasını engelledi.
Tabii daha bütünsel bir gözle bakacak olursak, yedi kişi değil de kilit altında tutulanların hepsi serbest bırakılsa “Bu insanlar bu kadar gün niçin tutuklu bulundular?” sorusunun sorulması gerekiyordu – şüphesiz gene gerekiyor ve sürekli gerekecek.
Burada kim ne yapmış, ne konuşmuş, ne söylemiş önemli değil. Zaten şu kadar adamı toparlayıp tıkmışsın içeri, bazıları bir yıldır içeride; şimdi “Haydi buyurun, gidin; yanlışlık olmuş” diyebilir mi iktidar? Sık sık kandırılsa da hiç yanılmayan bir iktidar bunu söyleyemez elbet.
Ama bir yandan da bu siyasetin yurt içinde ve dışında yarattığı gerilim var. Bütün ülkenin bir toplama kampına dönüşmesinin zamanı henüz gelmemiş olabilir. (“Geldi! Geldi!” diye tezahürat yapan çığırtkanlar olsa da). Gerçekten, şu OHAL’li bir yıl içinde ülke tarumar oldu. Cumhuriyet ya da öbür davalar, bütün dünya izliyor olanları; yazılan iddianameleri de okuyup anlıyorlar, yapılan savunmaları da. Her ne kadar yalan-dolan üreten bir sanayi kursan da, kendi cephende bile, bunların yalan-dolan olduğunu bilenler var.
Onun için, herhangi bir davada, arada bir, tahliye kararı da çıkmalı. Ama bu insanların tutuklanmasında “hukuk”un payı ne idiyse, tahliyeleri için de başka ölçü yok.