LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Esasında muhalefete önerilerde bulunmanın, bazı eksikliklere, aksaklıklara dikkat çekmenin veyahut “Şöyle olsa daha iyi olur”, “Şurada bir eksiklik var, giderilse daha sağlam olur” gibi uyarıların pek işe yaramadığı kanaatindeyim. Böyle düşünüyorum çünkü hem muhalefet partileri hem de muhalif kamuoyunun bir kısmı seçimleri çantada keklik görüyor ve bu tür uyarı ve önerileri ‘pişmiş aşa su katmak‘ olarak değerlendirip umut kırıcı buluyor.
Böyle olduğu halde yazarlar, gazeteciler olarak yine de yazmaktan, söylemekten vazgeçmiyoruz. Vazgeçmiyoruz çünkü söylenmesi gerekeni söylemedim, aksaklıklara, eksikliklere dikkat çekmedim pişmanlığını yaşamak istemiyor, bir anlamda ülkeye yönelik sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz.
Doğrusu ülkenin içinde bulunduğu bu durumda mevcut iktidarın -normal şartlarda- seçimleri kazanması bana da bir hayli zor görünüyor. Ama bu durum seçimlerin muhalefet açısından çantada keklik olduğu anlamına da gelmiyor.
Kamuoyu araştırmalarındaki bazı veriler bunun işaretini veriyor.
Bu verilere geçmeden önce bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Altılı masanın adı var kendisi yok
Muhalefet, bütün umudunu ekonomideki yıkıma bağlamış durumda. Yani ekonomideki yıkımın mevcut iktidarı indirmeye yeteceği rahatlığıyla hareket ediyorlar. Böyle hareket ettikleri için tartışmalı konuları netleştirme çabasına girmiyor, aday belirlerken kazanabilecek aday yerine hak ettiğini düşündükleri isimlere yöneliyorlar.
Ama en önemlisi, parçalı muhalefet yapısını ortak bir dil, ortak bir program, ortak bir söylem çerçevesinde bütünleştirme çabasına girmiyorlar.
Bu parçalı yapının toplumda yaratacağı endişenin ya farkında değiller ya da ekonomideki yıkımın bu endişeye baskın geleceği kanaatiyle hareket ediyorlar.
Mesela dış politikada mevcut iktidardan farklı olarak nasıl bir politika izleyeceklerine dair ortak bir yaklaşım geliştirmiyorlar.
Suriye’ye yönelik yapılacak muhtemel bir operasyonda muhalefet ortak bir politika belirleyebilecek mi? Belirleyemeyecekse bunun toplumda yaratacağı etkiyi hesaba katıyorlar mı?
Bana göre pek katmıyorlar.
Diğer taraftan muhalefetin seçimi kazanmak için HDP’nin oyuna ihtiyacı var. Bunu nasıl sağlayacakları konusunda ortak bir yaklaşım geliştirme çabasına da değiller. Halbuki muhalefetin, HDP konusunda toplumu şimdiden ikna etmesi gerekiyor.
PKK’nın değil, HDP’nin etkin olması, ülkede sağlam bir demokratik birlikteliğin, kalıcı bir barış ortamının oluşması, yani ülkenin birliği için HDP’nin dışlanmaması gerektiğine sıklıkla vurgu yapılması gerekiyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bireysel olarak attığı bazı adımlar dışında muhalefetin bir bütün olarak bu konuda ortak bir yaklaşımı ne yazık ki yok.
İktidarın bu konuyu muhalefeti ayrıştırmak için sıklıkla kullandığı ortadayken muhalefetin bunu boşa çıkaracak bir yaklaşım içinde olmaması doğrusu bana çok tuhaf geliyor.
Birkaç hafta önce altılı masadaki liderlerden biriyle uzun bir sohbetim oldu. O sohbetten çıkardığım sonuç şu: Altılı masanın adı var kendisi yok.
Çünkü edindiğim izlenime göre ortak bir politika, ortak bir söylem, ortak bir yönetim anlayışı konularında en küçük bir çaba içerisinde değiller.
Her parti kendi varlığını, kendi çıkarını öncelikli görüyor ve ona göre hareket ediyor.
Ekonomide, dış politikada, demokrasi anlayışında hangi konuda aynı düşündüklerini, hangi konularda farklılaştıklarını bile henüz bilmiyoruz.
Tek bir partinin iktidar olma şansının olmadığı ortada.
Hal buyken her parti sanki tek başına iktidar olacakmış gibi kendi politikalarının propagandasını yapıyor.
Halbuki ortak bir aday çıkarılacaksa ortak bir söyleme ihtiyaç var.
En temel bazı konularda sağlam bir fikir ve dil birlikteliğine ihtiyaç var.
Parçalı yapının temel konularda bütünleştiği ve ülkeyi bu girdaptan beraberce çıkarabileceğine dair topluma güven verecek bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Fakat bütün bunlar çok tuhaf ve anlaşılmaz bir şekilde göz ardı ediliyor.
Göz ardı edilenler
Dediğim gibi muhalefet bütün umudunu ekonomideki yıkıma bağlamış, bu nedenle de farklı konulardaki eksikliklere kafa yorma ihtiyacı duymuyor.
Ekonomideki yıkıma bağlanan umudun yeterli olmadığı ve kendi içinde muhalefet açısından ciddi bir risk barındırdığı kanaatindeyim.
Çünkü iktidarın seçim sürecinde yapacağı bir hamleyle ekonomide yaratacağı geçici rahatlamanın muhalefetin elindeki bu kozu da işlevsiz hale getireceğini düşünüyorum.
Erdoğan’ın seçim sürecinde bulacağı bir kaynakla yaratacağı geçici rahatlamanın toplumdaki etkisi hesaba katılıyor mu?
Bana göre pek katılmıyor.
Yukarıda da söylediğim gibi bazı araştırma verileri bize gösteriyor ki seçimler muhalefet açısından öyle sanıldığı gibi çantada keklik değil. Dahası hem iktidarla muhalefetin oy oranları arasında ciddi bir fark yok hem de kaydadeğer bir kararsız seçmen var.
“Ülkedeki bunca yıkıma rağmen yüzde 20 civarında büyük bir seçmen gurubu hâlâ niçin kararsız?” sorusu üzerine kafa yormak gerekmiyor mu?
İşin tuhaf tarafı muhalefet buna da pek kafa yormuyor.
Metropoll araştırma şirketinin temmuz anketinde dikkat çeken bir veri var.
Kararsız seçmenlere, “Muhalefetin adayını beğenmediğiniz durumda nasıl davranırsınız?” diye sorulmuş.
Kararsız seçmenlerin yaklaşık yüzde 18’i “Sandığa gitmem” cevabını verirken yaklaşık yüzde 17’si ise “Erdoğan’a oy veririm” demiş.
Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasındaki oy farkının birkaç puan olduğu ortadayken seçmendeki -bugüne kadar giderilemeyen- bu kararsızlığın en çok da muhalefet için risk barındırdığını görmek gerekiyor.
2015’teki seçimlerde neler olduğunu yaşayarak gördük; iktidar haziranda yüzde 35 civarında oy almıştı. Fakat muhalefetin güçlü bir birliktelik kuramaması ve iktidarın yarattığı korku ortamının etkisiyle üç ay sonraki seçimde iktidarın oyu yaklaşık yüzde 15 artmış, AK Parti yeniden iktidar olmuştu.
Muhalefetin, iktidarın toplumu manipüle etme imkanlarının büyük olduğunu, dolayısıyla benzer bir tehlikenin bu seçimde de yaşanabileceğini hesaba katması gerekiyor.
Hal buyken muhalefet bütün umudunu ekonomideki yıkıma bağlayarak sağlam bir birliktelik oluşturma ihtiyacını görmezden gelemez, gelmemeli.
Ortak bir dil ve politika çabasından kaçınamaz, kaçınmamalı.
“Ekonomideki yıkım çok büyük, ceketimizi koysak kazanırız” anlayışının yarattığı rehavetten bir an önce çıkmalı.
Toplumun zihnini meşgul eden tartışmalı konuları sümen altı ederek kararsız seçmeni kendi yanına çekebileceği yanılgısından vazgeçmeli ve şimdiden seçmeni ikna edecek cesaret ve kararlılığı göstermeli.
Kararsız seçmenin sandıkta karar vermesini beklemenin yarattığı riski görmezden gelmemeli.
Altılı masa gibi bir birliktelik varsa bu birlikteliği basit bir fotoğraf karesi olmaktan çıkarıp söylem ve politika açısından güçlü bir birlikteliğe dönüştürmeli ve bu birlikteliğin ülkeyi yönetebileceği güvenini ortak mitinglerle topluma şimdiden vermeli.
Bir taraftan altılı masa deyip bir birliktelikten bahsetmek, diğer taraftan da bu birlikteliği ete kemiğe büründürecek yaklaşımlardan özenle kaçınmak, anlaşılır bir durum değil.
Umarım muhalefet, muhalefetteki bu parçalı halin toplumda yaratacağı endişenin farkına varır ve gerekli adımları atar.
Aksi durumda neyle karşı karşıya kalacağımızın sanırım hepimiz farkındayız.