Türkiye’nin dünya turizmine armağanı Bodrum ne yazık ki bu yıl da pahalılık tartışmalarıyla gündeme geldi. Ağustos itibarıyla iş kaybının yüzde 50’ye yaklaştığı söyleniyor. Sadece yeme-içme eğlence ve konaklama sektörü değil tüm esnaf da bu durumdan nasibini alıyor.
Bu çok boyutlu tablodan ne sadece nihai tüketiciyi ne de sektörü sorumlu tutabiliriz. Artık efsane haline gelen ‘suyun öte yanındaki adalar ucuz, biz pahalıyız’ söylemi de her koşulda doğru değil. Bodrum’da yemekten servise en iyisini sunmaya çalışan lüks bir restoranla, adalardan birindeki salaş bir sahil lokantası karşılaştırılıyor.
Ancak öte yandan tabii ki fiyat kalite dengesini gözetmeyen, bizim marketten 1200 lira gibi bir fiyata aldığımız şarabı 9800 liraya satan, someliyenin üzüm cinsini bilmeden öneri yaptığı, servis sorumlusunun getirdiği yemekten haberi olmadığı, sadece gösterişli dekorasyon ve müzikle günü kurtarmaya çalışan yerler de var.
Ama unutmamalıyız ki, Bodrum’da dünyanın en iyileri arasına girmiş otellerin ve restoranların sayısı da az değil. Bu genellemeler işini en iyi şekilde yapmaya çalışanları da etkiliyor.
Fırsatçıları tabii ki deşifre etmeliyiz ama kantarın topuzunu kaçırmadan, tüm sektöre zarar verecek genellemeler yapmadan. Umarım sorunları sektörün tüm tarafları bir araya gelip tartışır. Bu biricik yarımadayı yapıcı eleştirilerle görmek istediğimiz noktaya çıkarmalıyız.
Şimdi sıra Bodrum’a artı değer kattığını ve gelecekte daha da çok katacağını inandığım, kendi klasmanlarında fiyat-kalite çıtasını tutturmuş yerlerde…