mertyldz@gmail.com / Twitter: @my2048
Doktor olmak gibi bir şey iktisatçı olmak. Gittiğiniz her yerde iktisatçı olduğunuzu söylerseniz, size ilk, “Sence dolar n’olur” diye sorulur. Doğru cevap verirseniz, faiz ve borsa tahminleriniz de sorulabilir. Bir gün de “Cari açık n’olur” diye soran duymadım..
Ekonomiyi üç veriye indirgemek
Ülke ekonomisini üç veriyle (TL, faiz ve borsa) anlamaya çalışmak çok yanıltıcı olabilir. Kaldı ki bu üç veriyi tahmin etmek isterseniz, önce cari açığı anlamanız gerekir.
Cari denge nedir?
Aslında cari denge olgusunu anlamak dolardan, faizden ve borsadan çok daha kolay. Cari denge bir ülkeye giren ve çıkan toplam döviz arasındaki farktır.
Yeni rakamlar da açıklandı bugün: Merkez Bankası verilerine göre Ocak-Nisan döneminde cari işlemler açığı 16.37 milyar olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde cari işlemler açığı 24.66 milyar dolar düzeyindeydi.
Döviz nerden girer, nerden çıkar?
İhracattan, yurtdışına verilen hizmetlerden (turizm vs), gelirler (yurtdışındaki Türk firmaların karları gibi) ve hanehalkı transferlerinden (Almanya’dan gelen işçi dövizleri gibi).
Döviz aynı şekilde de çıkar. İthalattan, hizmetlerden (yurtdışına seyahat, bilimsel patent, dizi veya yazılım lisansı ücreti gibi), yatırım gelirlerinden (Türkiye’deki yabancı firmaların karlarını geri ülkelerine göndermeleri) ve transferlerden (Türkiye’deki yabancıların yurtdışına para göndermeleri).
Çıkan girenden fazlaysa da bir açık oluşur. Cari açığı olan ülkenin yurtdışından karşılamak zorunda olduğu bir kaynak (tasarruf) eksikliği vardır.
Cari açık nasıl finanse edilir?
Geliriniz giderinizi karşılamıyor. Bir açık oluşuyor. Bu açığı nasıl karşılarsınız? Ya borçlanarak ya da mevcut varlıklarınızı satarak. Türkiye yıllardır ikisini birden yapıyor. Ya yurtdışından borçlanıyoruz (IMF’den değil, yabancı bankalar ve piyasalardan) ya da topraklarımızı yabancılara açarak var olanı satıyoruz.
Cari açık neden oluşur?
Türkiye’de iki sebebi var: aşırı tüketim ve düşük rekabet gücü. Aşırı tüketim ithalatı artırır, rekabet gücünün düşük olması da ürettiğiniz mala yurtdışında yeterli talep olmamasına ve ihracatın düşük olmasına yol açar.
Cari açık ile büyüme
Pek çok ülkede cari denge ve büyüme birlikte hareket eder. Gelişmiş ülkelerde faizlerin düşük olduğu dönemlerde yurtdışından bolcana para gelir, afiyetle yeriz. Tüketim ve yatırım iştahı büyümeyi tetikler. Bazen de kimsenin borç veresi gelmez, sattıklarımıza bir talep olmaz, o zaman da ya büyüme düşer ya da küçülürüz. Cari açık vererek ekonomik özgürlüğümüzü borç verene teslim ederiz.
Cari açığın dili olsa da konuşsa…
Cari açığımız cumhuriyetten bile eski. Kendisiyle ilk tanışmamız 1854 yılında Kırım Savaşı için dışardan borçlanmayla. Baktık borç para güzel, borçlandıkça borçlanıyoruz. Sonunda ödeyemeyeceğimizi anlayıp 1876’da çekiyoruz iflas bayrağını. Bize borcu veren İngiliz ve Fransız bankerler helal etmiyorlar tabi paralarını. Bir komisyon kuruluyor. Üretilen her şeyden ki malum o zaman da çok birşey üretmiyoruz, vergi alıyorlar. Birinci Dünya Harbi’ne kadar durum böyle, sonrası malum.
Cumhuriyet kuruluyor
Vizyoner bir iktisatçı iç üretimin ve cari dengenin önemini anlıyor. İzmir’de bir kongre topluyor. Yerel üretim için her türlü teşviki sağlıyor. Özel sektör ve kamunun elele çalıştığı bir karma ekonominin temelleri atılıyor. Bir dönem uçak üretimine bile giriyoruz. Ama yetmiyor. Eğitim seviyesi çok düşük. Mühendis yetişmiyor, hala tarıma dayalı bir ekonomi var. Bir de üzerine ABD’de Büyük Buhran patlak veriyor. Sonuç; kriz, devalüasyon, daralma…Bu üçlü 90 yıl boyunca peşimizi bırakmıyor.
Cari açık ve dış borç
Son 10 yılda toplam cari açık 391 milyar dolar. Bunun 294 milyarını ‘dış mihraklar’dan borçlanarak kapatmışız. Kalanını da mihraklara sattığımız fırsatlarla… fabrikalarımız, toprağımız, emeğimiz.
Evet, 2002’de 23 milyar dolar olan IMF’ye borcumuzu geçen Mayıs ayında kapattık. Artık balkonda viski içip ‘Türkiye’yi nasıl batırırız’ diye düşünen faiz lobisi yabancı bankalardan ve piyasalardan borçlanıyoruz. Bu arkadaşlar hem Türkiye’ye borç veriyor hem de ‘Nasıl batırırım’ diye düşünüyor. O derece para düşmanı insanlar!
Parayı veren düdüğü çalar
Kaldı ki siz dışardan borçlanırsanız, borç verene ister istemez ülkenin içişlerine karışma hakkını tanırsınız. Maalesef dış mihraklar kara kaşımıza kara gözümüze borç vermiyor. Bu açıdan bakıldığında IMF’den borçlanmakla piyasadan borçlanmak arasında pek fark yok. İkisinin de borç karşılığında bazı dayatmaları oluyor. En azından IMF tüzük gereği piyasadan düşük faizden borç para veriyordu.
Sistemi değiştirmeseniz de eşinizi değiştirebilirsiniz
Eski sevgilimiz IMF’yi faiz lobisi için terk eden tek ülke biz değiliz. Küresel finansal krizle birlikte piyasalardaki para o kadar arttı ki artık kimse IMF’nin kapısını çalmıyor. Kriz konusundaki tek rakibimiz Arjantin bile, Ocak ayında para birimini devalue etmesine rağmen, IMF ile anlaşmaya yanaşmadı.
Sınıf arkadaşlarımız
Son 10 yıldır ortalama cari açığımız toplam üretimimizin yüzde 5,7’si. Bizim gibi devamlı yüksek cari açık vererek (yüzde 5’in üzeri) yüksek büyüme (yüzde 5’in üzeri) yakalayan başka ülke yok mu? Var. Burkina Faso, Kongo, Gürcistan, Laos, Liberya, Malavi, Moğolistan, Mozambik, Niger, Papua Yeni Gine, Siera Lion, Tanzanya ve Uganda…
En tembel sınıfın en zengin öğrencisiyiz. Ama olsun sınıf arkadaşıyız. Üretmeden tüketen, henüz mezun vermeyen hababam sınıfı.
İşin temelinde eğitim var
Ülkenizde ortalama eğitim 6.5 yılsa, Brezilya gibi uçak yapıp Avrupa’ya satamazsınız. Teneke kutu yapıp Irak’a satarsınız. Araba yaparsınız belki ama motorunu Macaristan’dan ithal edersiniz. Televizyon yaparsınız belki ama ekranını Kore’den, devreleri Çin’den ithal edersiniz, size monte etmek kalır.
Belki hırs yapıp tamamen yerli araba bile üretirsiniz ama eğitim olmadan bunu genele yayamazsınız. Eski bir bakanımızın dediği gibi ara mal ve eleman üreten Müslüman bir ülke olursunuz.
Siz ne yapabilirsiniz?
Her şey ekonomiyi kur, faiz, borsa üçgenine sıkıştırmamakla başlıyor. Ekonomiyi iyi anlamak tüm yurttaşların temel görevi arasında olmalı ki siyasetçiler bizi kolay kolay kandıramasın. Ekonomiyi iyi anlamalıyız ki ekonominin yüzde 5 daraldığı, işsizliğin yüzde 16’lara fırladığı bir ortamda, ‘Bu kriz bizi teğet geçer’ gibi söylemlerin gerçeği yansıtmadığını görelim.
İkincisi, lüzumsuz tüketimi kesmeliyiz.
Son olarak, her şeyin başının ve sonunun eğitimden geçtiğini görmeliyiz. Paramızı eğitime harcayarak hem lüzumsuz tüketimin düşmesini, hem de eğitim seviyemizin artmasını sağlayabiliriz.
Her şeyi devletten beklersek, 90 yıldır süregelen sistemi değiştiremeyiz.
Bir gün, ürettiği malların yurtdışında kapışıldığı, tükettiği malları da yurtiçinde üreten, cari fazlası olan bir ülke olma ümidiyle…
Dipnot: Eğer akşam yemeğinde etrafınızdakileri etkilemek isterseniz, cari açığın bir ülkenin tasarrufları ve yatırımı arasındaki fark olduğunu söyleyebilirsiniz.