Hani, deniyor, Amerika’da The Following diye bir dizi var ya…
Hani o dizide, bir edebiyat profesörü kendi hastalıklı yapısı için insanları bir suç makinesine dönüştürüyor ya…
Bir seri katil diğer seri katillerle iletişim kurarak, her emrini dinleyen bir inananlar kültü oluşturuyor ya…
İşte bu imam da aynı o profesör; bu örgüt de aynı o kült… deniyor.
Biz filmlerde dizilerde gördüklerine inanan bir milletiz.
Erol Taş’ı gerçekten kötü adam sanıp yollarda yüzüne tüküren de biziz; Bihter ölünce milli yas ilan eden de…
O yüzden, anlamayan da anlasın diye bu karmakarışık günleri ve politik tepinmeleri dizilerle örneklemek iyi ama tehlikeli bir fikir.
Çünkü senaryo dediğin her aşamasında beklenmedik şeylerle doludur.
Bir diziyi başarılı yapan da seyirciyi şaşkına çeviren sürprizli sonudur.
Eğer bundan sonra olacaklar da tıpkı bugüne kadar olanlar gibi Hollywood senaryolarına layık bir kurguda, entrikalarla ve sağ gösterip sol vurmalarla dolu olacaksa…
Bugüne kadar gerçekleşenleri ve şu anda gerçekleşmekte olanları dikkatli okumakta ve her şeyin bir senaryo gibi olabileceğini aklımızın bir köşesinde hep tutmakta yarar var.