Biz Köy Enstitüleri’ni de koruyamamıştık. Dünyanın en çağdaş anayasası denilen 1961 Anayasası’nı da… Ozanlarımızı koruyamadık, şairlerimizi yaktılar. Gazetecilerimizi koruyamadık, aydınlarımızı vurdular. Laikliği koruyamadık, adaleti koruyamadık, çağdaşlığı koruyamadık. Sevdiklerimizi hukuksuzca hapislere attılar, hiçbirini oradan çıkartamadık. Çocuklarımızı eğitimsiz bıraktılar, hesabını soramadık. Bir sürü siyasi dolap çevirdiler, hiçbirini layıkıyla deşifre edemedik.
Geldiğimiz şu son noktada, iktidardan hayvanları korumaya çalışıyoruz.
Peki neden kendimizi onlardan korumamız gereken iktidarları başa getirmekten bir türlü yılmıyoruz?
Bu geçen yüzyılda da böyleydi, bu yüzyılda da değişmedi.
Hizmet değil zulmeden iktidarlara bizi ikna eden patolojinin ne olduğunu fark etmeden ne bu dünya değişir ne de bu düzen.
Bugüne dek en kıymetlilerimizi gelmiş geçmiş iktidarların hırslarına öyle kolay feda ettik ki, bugün artık ellerinden kendi canımızı bile kurtaramayacağımızı düşünüyorlar.
Peki biz ne düşünüyoruz?
Üniversitelerin öğrenci şenlikleri, 8 Mart gece yürüyüşleri, Gay pride’lar, Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemleri yasakladı bu ülkede ve kıyamet kopmadı.
Bu eylemlerde inat edenler “marjinal- çapulcu- terörist” olarak kodlandı, kimse gıkını çıkartmadı.
Kimi isterlerse hapse attılar, kimi isterlerse hapisten çıkarttılar. Ne anayasa tanıdılar ne kanun.
Biz de “öteki” için kendi huzurumuzu kaçırmaktan korktuğumuzu saklamadık. Gerçekten istediğimiz düzeni hedefleyemedik, elimizdeki ehven-i şerle yetindik.
Peki bu kendi canını kurtarmak için kılını kıpırdatamayan ülke, bu hayvanların canını kurtarmak için kendi “huzur”unu sizce tehlikeye atar mı?