Şimdi bir “Gülen ölmüş” diyorlar, bir “Ülkeye iade edilecekmiş” diyorlar. Şu anda o ağlıyor mu ağlayamıyor mu bilmiyoruz ama biz süreci yine seyrediyoruz. Bahislere giriyoruz, tartışmalar yapıyoruz, komplo teorileri üretiyoruz. Kâr zarar hesaplarına giriyoruz. Nedenler sonuçlar üzerinden ülkenin başına gelecek şeylerin ihtimallerini yokluyoruz. Çekirdeği korkuyla değil ama artık temkinle çitliyoruz.
Bu cemaatin bu ülkeye vereceği zararı bundan neredeyse 40 yıldır telaffuz etmiş aydın insanlara kulağını tıkayan, onların öldürülmelerine, susturulmalarına, akil insan sayılmamalarına bakıp da “Bu işin içinde bizim sandığımızdan daha karışık bir iş var” demeyen koca bir halk, bugün kucağında yığınla çekirdek, ayaklarının etrafında çekirdek kabukları “Yeter artık! Biz ne seyrediyoruz böyle?” diye soracak hale bir türlü gelemiyorsa… Bunun nedeni bu ülkede demokrasinin olmamasından çok, kalabalıkların demokrasiye inancının olmamasıdır.
Bir şeyi yok etmek istiyorsanız onu bizzat ortadan kaldırmanız gerekmez. Ona olan inancı, güveni ve haliyle ihtiyacı yok etmeniz yeter. 1980’lerden itibaren sahnede olan ve gelmiş geçmiş neredeyse tüm politikacıların ve bir çok aydının gözdesi Fetullah Gülen’i, sanki güllük gülistanlık bir Türkiye’nin Gargamel’iymiş gibi pazarlayan politik zihniyetin marifetleriyle geldiğimiz şu kaotik zamanlarda, ölüsü ya da dirisiyle ülkenin kaderini hala bir cemaat liderinin şaibelerle dolu varlığı belirliyorsa ve biz bunu da çekirdek çitleyerek seyredip, olacaklar üzerine bahis oynuyorsak, gelenekselleşen bir hatayı tekrarın arifesindeyiz demektir.
Önce İslami referanslarla iktidara gelen bir politikanın bu ülkeyi askeri vesayetten arındırarak kurtaracağına inandık.
Sonra cemaatin desteğiyle iktidarını sürdüren bir politikanın bu ülkeyi aynı cemaati tarihten silerek kurtardığına ikna olduk.
Şimdi de kim bilir ülkenin asla gerçekleşmeyecek o meşhur kurtuluşu için daha nelere kanmaya hazırlanıyoruz.
Yeni sezonda iyi seyirler pasif izleyiciler…