CANAN COŞKUN
canancoskun2@gmail.com
@canancoskun
Vakıflar Genel Müdürlüğü, geçen hafta Galata Kulesi, Selimiye Kışlası, Adile Sultan Sarayı, Pera Palas Otel, Vefa Lisesi, Şişli Etfal Hastanesi, Sait Halim Paşa Yalısı gibi birçok önemli yapı ve taşınmazın mazbut vakıflara devredildiğini açıkladı. Devredilenler arasında Gezi Parkı da yer alıyordu.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen, odanın sitesi mimarist.org’da dün tescilli kültür varlıklarının neden vakıflara devredildiğiyle ilgili bir yazı yazdı. Köymen, yazıda devredilen bazı yapıları kapsayan ve geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından açıklanan ‘Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nden de bahsetti. Köymen, her iki konu başlığıyla ilgili Diken’in sorularını yanıtladı.
‘Kamu mülkleri hızla el değiştiriyor’
1014 taşınmaz neden durup dururken mazbut vakıflara devredildi?
Özelleştirme süreci olarak görebiliriz bunu. Çünkü vakıfların işletmesi söz konusu değil. Bunları uzun vadeli kiraya veriyorlar. Örneğin Selimiye Kışlası’nın yıllarca otel yapılacağıyla ilgili söylentiler çıktı, bununla ilgili haberler yazıldı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki süreçte kent içerisindeki askeri alanların boşaltılması aslında bir kapı açtı. Bunları daha önce programlanmış bir planın hayata geçirilmesi olarak düşünebiliriz. Bugün itibariyle doğrudan doğruya mülkiyeti el değiştirdi.
Buralar hepimizin ortak mülkiyeti aslında. Birden bire vakıflara devredildiği zaman kamu mülkiyeti özel işletmelere geçiyor. Çok hızlı bir özelleştirme süreci yaşanıyor. Kullanım hakkıyla ilgili vakıfların yaptığı sözleşmeleri göz önünde bulundurduğumuzda 20 yıla varan sözleşmeler olduğunu söyleyebiliriz. Restorasyon karşılığında veriliyorsa bu daha da uzun sürebiliyor. 49 yıllığına kiraya verilen vakıf mülkiyetleri de var.
Bunlara baktığımızda aslında meselenin hızlı bir özelleştirme, kamu mülklerinin hızla el değiştirmesi anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Meselenin en tehlikeli tarafı da bu.
‘Mülkiyetlerin el değişimini takip etmek gerekiyor’
‘Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’ kapsamında birçok yapının restorasyon adı altında kimliği değiştirildi veya yıkıldı. Bu proje İstiklal Caddesi’ndeki başka tescilli kültür varlıklarının başına aynı şeyin gelmesine neden olur mu?
Restorasyon çalışmaları aslında mülkiyet değişikliğiyle başlatılıyor. Dolayısıyla Galata Kulesi örneğinde olduğu gibi mülkiyet el değiştirdikten sonra restorasyon çalışmaları yapılıyor. Mülkiyet ve el değiştirme süreçlerini sıkı takip etmek gerekiyor ki bundan sonra orada yapılabilecek restorasyon uygulamalarının farkına varabilelim.
İstiklal Caddesi üzerinde 17. yüzyıla kadar tarihlenen yapılar var, 18. ve 19. yüzyılda çok önemli bir aks haline geliyor. Şimdi bu akstaki tescilli yapılarda restorasyon çalışmaları başlayanlar var. Bunların mülkiyetiyle ilgili bir gelişme olup olmadığını görmemiz gerekiyor ki ‘Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nin gerçekte neye hizmet ettiğini anlayabilelim. Ancak ağırlıklı olarak ticaret, alışveriş merkezi, sosyal ve kültürel etkinliklerin olabileceği mekânlar kurgulandığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu bölgedeki azınlık mülklerine ne olduğunu da sorgulamalıyız.
‘Kültür Sokağı neresi?’
‘Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nin son noktası Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve Kültür Sokağı olarak görünüyor. Neresi bu Kültür Sokağı? AKM’nin sağından ve solundan sahile inen yollardan mı bahsediliyor?
O sokakla ilgili detaylı bir açıklama yok henüz. Ancak Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açıklamasında Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nin Galataport’tan başladığı, Galata Kulesi, Galata Mevlevihanesi, Tarık Zafer Tunaya, Narmanlı Han, Atlas Sineması, Emek Sineması, yeni yapılan cami, yeni yapılan kültür merkezine ulaştığı anlaşılıyor. Ancak orada da bir ‘Kültür Sokağı’ndan bahsediyor. O sokağın neresi olduğunu bilmiyoruz, elimizde bir veri yok. Parkın içinden aşağı doğru inen bir yolu mu tarif ediyor, nasıl bir güzergahtan bahsediyor bilmiyoruz. Dolmabahçe’ye inen ana cadde üzerinde Taşkışla ve Makina Fakültesi binası bulunuyor. Gezi Parkı’nda var olmayan bir kışlayı gerekçe göstererek vakıflara devreden anlayış, bu ve benzer yapılar için de aynı şeyi mi yapmaya niyetlendi diye kaygı duyuyoruz.
İnsan Hakları Eylem Planı’nda da mülkiyet hakkıyla ilgili de bir bölüm vardı. Üzerinden bir ay geçmeden kültür varlıklarının vakıflara devredilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsan Hakları Eylem Planı’na baktığımız zaman bir demokratik ülkede olması gereken ne varsa o metinde yer alıyor. Ama bu iktidarın yazdığı ile yaptığı arasında bir makas açıklığının olduğu gerçek. Eylem planının özellikle mülkiyet bölümünde acele kamulaştırmalardan, kamulaştırmalara kadar pek çok alanda -sözüm ona vatandaşın hakkını koruyabilmek için- önlemlerin alınması gerektiğinden bahsediliyor, biraz da mülkiyet hakkını kutsayan bir ifade biçimi kullanılıyor. Ama ‘ülkenin geleceği için stratejik olarak önemli olması gerekçesiyle’ çıkarılan acele kamulaştırma kararları neredeyse bütün kentsel dönüşüm alanlarında kullanıldı, sit alanlarında kullanıldı. Gerçekte ise kendi yaptıklarının ne kadar hukuksuz olduğunu da deşifre ettiler.
Kendi çıkardıkları kanunları bile iki gün sonra inkâr edip yeni kanun çıkaran bir iktidardan bahsediyoruz. Dolayısıyla kamuoyunda çokça da konuşulmadı bu eylem planı, detaylı olarak da tartışılmadı. Ama mülkiyet kısmına baktığımızda yaptıklarıyla yazdıkları arasında çok büyük bir çelişki olduğunu, riyakar bir tutum içinde olduklarını söyleyebilirim.
‘Devredilen taşınmazların hepsini açıklayın’
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bir çağrınız var mı?
Bu devir işleminin belediyelerin yetki alanına bir müdahale olduğunu söyleyelim. Bunu sadece İstanbul’da görüyoruz ancak farklı büyükşehir belediyelerinde vakıflara devredilen taşınmazların akıbetlerinin incelenmesi gerekiyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne çağrımız da 1014 tanenin yapının hangileri olduğunu ve nerelerde bulunduğunu açıklamasıdır. Bunu öğrenmek hakkımız.