Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) iki hafta önce açıkladığı yeni araştırmasına göre, dünya çapında ergenlik dönemi ila 20 yaş arasındaki her dört kadından biri, flört şiddetine maruz kalıyor.
Neredeyse her altı kadından biri, son bir senede flört şiddeti yaşamış.
Bu rakamlara psikolojik şiddet dahil edilmedi, zira bu konuda uluslararası düzeyde üzerinde uzlaşılmış ve kıyaslanabilir bir ölçüt henüz yok.
Flört şiddeti ile kastedilen; romantik bir ilişkide bir partnerin diğerini baskı ve kontrol altında tutması, kişi üzerinde uzun süreli etkisi olabilecek fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet uygulaması veya ısrarlı takip şeklinde ortaya çıkan bir şiddet biçimi.
Aynı hanede yaşasa da yaşamasa da, bir ilişki içerisinde olan partnerler arasındaki güç ilişkisini ve tahakkümü ifade eder.
Bu konuda Türkiye’de de ne yazık ki alarm verici bir tabloyla karşı karşıyayız ve bu tablo artan kadın cinayetlerinin beslendiği cezasızlık kültürüyle de yakından ilintili. Hatta COVID-19 pandemi döneminde, kadınlar ve kız çocukların maruz kaldığı partner/flört şiddetinin artması “gölge pandemi” olarak tanımlanmıştı.
Araştırmaya göre; yoksul ülkelerde kadınların ve kız çocukların flört şiddetine uğrama oranı daha yüksek. Dolayısıyla burada da topluma içkin eşitsizlikler su yüzüne çıkıyor. Öyle ki, Orta Avrupa’da bu oran yüzde 10’lardayken, Okyanusya bölgesinde yüzde 47’ye ve Sahra-altı Afrika’da yüzde 40’a yükseliyor.