
PROF. DR. NİLÜFER YILDIRIM
@profdrniluferyildirim
sadedusun@gmail.com
Yeni tanı alan kanserlerin lideri yıllardır akciğer kanseri iken, 2021 yılında Dünya Sağlık örgütü (WHO) verilerine göre en sık görülen kanser türü artık meme kanseri. Yaygın tarama, erken tanı ve gelişmiş tedaviler sayesinde ölüm oranı düşük olsa da en iyisi kanser olmadan yaşamak. Bu nedenle 1-31 Ekim meme kanseri farkındalık ayında bu kez erken tanı ve tedaviyi değil, meme kanseri için koruyucu hayat tarzı seçimlerinin önemini hatırlatmak istiyorum.

Meme kanseri sıklığı arttı mı?
Tarama ve teşhis yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla hasta sayısının artmış olabileceği gibi teselli edici açıklamalar yapsak da, özellikle menopoz sonrası ve hormon bağımlı meme kanseri sıklığının arttığı bir gerçek. Meme kanseri gibi hormon bağımlı kanserlerde vücutta östrojen gibi davranan (xenoöstrojen) onlarca yabancı maddeye maruz kalmamız da kolaylaştırıcı faktörlerden biri. Artık gençlerde, menopoz sonrası kadınlarda ve erkeklerde de meme kanseri görüyoruz. Bunun başlıca sorumlusu da yaşam tarzı seçimlerimiz. Özellikle batı tipi beslenme ve hareketsiz yaşam, tüm kronik inflamatuar (sessiz iltihaplı) hastalıklar gibi kanserin de artışına neden oldu. Son yirmi yılda tüm kanser tiplerinde yeni tanı alan hasta sayısı neredeyse iki katına çıktı. Dünya sağlık örgütü (WHO) verilerine göre 2000 yılında bu sayı 10 milyon iken, 2020 yılında 19,3 milyon yeni kanser vakası bildirilmiş. Yani günümüzde her 5 kişiden birinin kanser olma riski ve her 8 kadından birinde meme kanseri riski var.
Meme kanserinde kalıtsal faktörlerin önemi nedir?
Genel olarak tüm kanser türlerinde kalıtsal faktörlerin yeri vardır. Ailede meme kanseri öyküsü, genetik mutasyonlar veya radyasyon maruziyeti gibi faktörleri önleyemiyoruz. Bu bilgi hastalar ve hasta yakınlarının “kanser kaderdir” yorumunu desteklese de ancak yüzde 10-15 vakada kalıtsal faktörler etkili. Kalan yüzde 85 vakada ise hastalığın ortaya çıkmasının nedeni; çevresel etkenler, yaşam tarzı gibi değiştirilebilir faktörler. Meme kanseri, bilinçli tercihlerle büyük oranda önlenebilen en ciddi kronik hastalıklardan biridir.
Meme kanseri nasıl oluşur?
Meme kanserinin oluşması genetik, çevresel ve hormonel faktörlere bağlı karmaşık bir mekanizma ile açıklanabilir. Tüm kronik hastalıklar gibi zemin uzun yıllar içinde oluşur. Kalıtsal nedenlerle de olsa, çevresel etkenlerle de uzun bir hazırlık süreci vardır. Ama hastaların da tarifiyle bir gün o ‘kitle’ fark edilir. Çünkü alev almaya hazır zemini tutuşturacak bir faktör gerçekleşmiştir ve olay kontrolden çıkmıştır. Bu faktör bazen fiziksel, bazen duygusal bir tetikleyici veya stres olabilir.
Stres kansere neden olur mu?
Konu kanser olunca o kadar çok değişken etkili oluyor ki, tek tek faktörleri tanımlamak da etkilerini belirlemek de güç. Ancak şunu söyleyebiliriz, stres kaynağının kendisi değil, strese verdiğimiz yanıt nedeniyle pek çok hastalığa davet çıkarıyoruz. Kanserde de riskli olan tetikleyici faktörler arasında önlenebilir olanları unutmamak gerek, stres yönetimi bunların başında geliyor. Kronik stres maruzuyeti, yani sürekli yüksek kortizolle yaşamak, bağışıklık sisteminin baskılanmasına, tamir mekanizmalarının ise bozulmasına neden olur. Ayrıca tükenmişlik ortaya çıkınca sorunlar büyür ve çözümler uzaklaşır. Modern şehir hayatında ve koşturmaca içinde stres kaynaklarından kurtulmak mümkün görünmüyor. Bilinçli farkındalıkla stres azaltma (MBSR) yöntemleri stresin etkilerini kısa sürede sonlandırmak için bir çözüm olabilir. Bunun yanında stres terazisini dengelemek için nefes terapisi, meditasyon veya yoga gibi alışkanlıklar edinmeyi ertelememeliyiz. Böylece olaylar karşısında esneklik ve çözüm bulma yeteneğimiz gelişir.
Erken tanı hastalığı önler mi?
Ailesel yatkınlığı olan hastalarda genetik testler önerilebilir ancak bu hastalığın kesin tanısı anlamına gelmez. Hastalığın erken de olsa teşhis edilebilmesi demek, yapısal bir değişiklik oluşması demektir. Erken tanı varsa tedavide tabii ki büyük bir avantaj sağlar, ancak hiçbir zaman kansersiz bir yaşam gibi olmaz. Son yıllarda yaşadığımız COVID19 pandemisinde hem tanı hem de tedavideki gecikmeler tüm kanserler gibi meme kanserinin prognozunu (gidişatını) da kötü etkiledi.
Meme kanserinde kimler riskli gruptadır?
Aslında meme dokusu olan herkes risk grubunda kabul edilmelidir. Bu nedenle koruyucu önlemler genç-yaşlı, kadın-erkek herkesi ilgilendiriyor. Genetik mutasyonlar (BRCA1 ve BRCA2), ailesel yatkınlık ve memeye radyasyon alma gibi faktörler yanında yaşam tarzı seçimleri de riski arttırabilir. Bunların başında işlenmiş ve paketli gıdalarla beslenme, sigara-alkol tüketimi ve hareketsizlik gibi alışkanlıklar, yabancı östojen kaynaklarına maruziyet ve sentetik hormon kullanımı gelir. Çünkü yağ dokusu artışı, insülin direnci ve bozulmuş barsak florası, tüm kanserlerin risk faktörleri arasındadır. Yetişkin dönemde 20 kilodan fazla kilo artışı olan kadınlarda meme kanseri riski iki kat daha fazladır.
Koruyucu yaşam tarzı tercihleri nelerdir? Kanserin oluşmasını önler mi?
Kanser hastalarında prognozu etkileyen faktörler konusunda pek çok bilimsel araştırma yapılmıştır. İlerlemesini yavaşlatan, yaygınlığını ve ölüm riskini azaltan önlemler, tüm metabolik hastalıklar için geçerlidir. Üstelik kansere bağışıklık kazanılmıyor, yani bir kez kanser olan bir daha olmayacak diye bir kural yok. Bu nedenle kanserden de kalp krizinden de korunmak ve kalıcı olması için aynı yaşam tarzı tercihleri önerilir. Riskli gruptaki genetik yatkınlığı olan hasta gruplarında yapılan araştırmalar da geriye dönük olarak obezite, sigara-alkol kullanımı ve hareketsiz yaşam tarzının hastalık riskini arttırdığını gösteriyor. Meme kanserinde önlenebilir büyük çoğunluk ile ilgili kanserden koruyucu (anti-kanser) bir yaşam tarzının etkinliğini araştırmak ise çok güç. Önlem alınmazsa kimlerin kanser olacağını bilmek mümkün değil, yani önlemler işe yararsa hastalık ortaya çıkmayacağı için yaşam tarzı değişikliğine mi bağlı olduğunu bilemeyiz. Mandıra ürünleri ve hayvansal beslenme ile çelişkili sonuçlar olsa da Akdeniz tipi beslenmenin inflamasyonu azalttığını biliyoruz. Akdeniz diyeti temel olarak sebze-meyve, baklagiller, kuruyemiş, tam tahıl, sağlıklı doymamış yağlar ve balık tüketimini destekler. Alkol, süt ürünleri ve kırmızı et ise kısıtlı miktardadır.
Kalıtsal faktörler veya inflamasyon zemini yoksa kanser oluşmaz mı?
Aslında tüm kronik hastalıkların süreci aynıdır. Önce inflamasyon zemini oluşur, sonra tetikleyici bir faktörle hastalık ortaya çıkar. Genetik yatkınlığı olan riskli hasta grubunda tetikleyici faktörler konusunda çok daha dikkatli olmak gerekli, çünkü zemin zaten hazır. Ama meme kanserine yakalananların yüzde 85-90’ında genetik yatkınlık yok. O halde alevlenecek zemin olmazsa hiçbir faktör orada ateş çıkaramaz.
Hormon kullanımı meme kanseri riskini arttırır mı?
Temel olarak memede kontrolsüzce yükselen östrojen hormonu kanserden sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle hormon kullanımı konusunda hastalar ve hatta doktorlar endişe duymakta haklı. Gerçekten de doğum kontrol hapı veya geciktiriciler gibi sentetik hormonlar ile vücutta östrojen etkisi gösteren yabancı kaynaklar (xenoöstrojen) endokrin sistemini etkileyen yapay hormonlardır ve uzak durmalıyız. Ancak bu konuda çok önemli bir ayırımı hatırlatmak isterim. Menopoz süreci ve sonrasında kullanılan biyoeşdeğer -insan hormonlarına özdeş- hormonların riskli olduğuna dair bilimsel kanıt yoktur. Menopoz sürecinde kadınlarda gözlenen sıcak basması çok daha önemli değişiklikleri yansıtan hormon dengesizliği belirtileridir. Yetişkin dönemine göre hızla artan kalp-damar hastalıkları, zihinsel fonksiyonlarda azalma ve kemik erimesi gibi sorunların nedeni de hormon yetmezliğidir. İnsan ömrünün uzadığı ve çok daha uzun süre hormonsuz kalacağımız göz önüne alındığında, hormon replasman tedavisinin yaşam kalitesini arttırdığı da bir gerçek.