Yenikapı’da meydanı dolduranlar, evlerinde televizyon karşısında heyecanlananlar kuşkusuz ki bu toplumun önemli bir kısmını temsil ediyor.
Ama aynı insanlar, karşısındakinin farklı olmasına ne kadar saygılı olabiliyor, ondan emin değilim işte.
Ortak bir düşmanı yenmenin zafer duygusu ne kadar sürecek, ne zaman yine eskisi gibi olacağız?
Sorunun yanıtının belirsizliği ürkütüyor beni.
Çünkü bizi geçmişte o hale getiren tek faktör Gülen cemaati ve onun çevirdiği dolaplar, kurduğu kumpaslar değildi.
Ortak bir Türkiye hayalimiz yoktu.
Ben demokrasi denildiğinde ‘güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, mutlak ifade özgürlüğü, çoğulculuk, yerinden yönetim’ gibi kavramları anlıyorum.
Benim gibi düşünenlerin sayısı da hiç az değil. Ama tersini düşünenler sanki daha çok gibi.
İktidardaki İslamcı görüşün demokrasi anlayışı ise daha basit: “Kimin oyu daha çoksa, o istediğini yapar” durumuna indirgeniyor neredeyse!
Kemalistler, laikçiler, laikler, demokratlar, sosyal demokratlar, sosyalistler, İslamcılar, milliyetçiler, ulusalcılar, Kürtçüler, Sünniciler geçmişteki her hareketlerinin ve tutumlarının doğru olduğuna inanmaya devam edeceklerse, yeni demokratik Türkiye’yi kim, nasıl kuracak?