MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM’e el uzatmasıyla birlikte Türkiye’de tuhaf ama aynı zamanda absürt bir tartışma başladı. Yanlış anlaşılmasın, Meclis’te yer alan bir parti genel başkanının yine aynı çatı altındaki başka bir partinin genel başkanına ve vekillerine el uzatması elbette normal bir durum, aynı zamanda demokrasinin de bir gereği. Eğer normal bir demokratik sistemde yaşıyor olsaydık, bu olup bitenlerin sözünü etmeye bile gerek duymazdık. Ama ne yapalım ki bizim ülkemiz, hukukun üzerine yoğun siyaset gölgesinin düştüğü ‘yarı vesayet’ rejimi olarak tanımlayabileceğimiz bir sistemle yönetiliyor. Her şeye rağmen normalleşme ve toplumsal barışın sağlanması adına atılacak her adımı, kendi adıma taktirle karşılıyorum.
Öyle anlaşılıyor ki iktidarın, en azından şimdilik görüntü olarak bile olsa ‘normalleşme’ ve barış iklimine ihtiyacı var. Dahası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için anayasa değişikliği ya da erken seçim konusunda Meclis’te 360 sayısını bulması gerekiyor. Dolayısıyla DEM’e uzatılan eli bu ihtiyaç çerçevesinde değerlendirmekte yarar var. Doğal olarak iktidar partisi ve ortaklarının parlamento içinde bu tür atraksiyonlar yapmasının bir mahzuru yok. Başka bir iktidar da olsa benzer hamleler yapabilirdi. Ancak Türkiye’nin ‘normalleşme’yi ve toplumsal barışı sağlayabilmesinin önünde, aşılması hiç de kolay olmayan başka engeller var. Yani AK Parti ve MHP’nin ‘haydi hep birlikte normalleşelim’ demesiyle olacak bir şey değil.
Cümleleri hiç eğip bükmeden lafın ortasından söylemek gerekirse, bugün yaşadığımız gerilim ve kutuplaşmanın öncelikli sorumlusu mevcut iktidardır ve aynı zamanda MHP’dir. Kuşkusuz bu ülkede normalleşmenin önündeki engeller, sadece Kürtlere uygulanan yasaklarla sınırlı değil, Türkler de aynı yasaklardan nasibini alıyor… Böylesine umutsuz bir tablo ortadayken bile bıkmadan usanmadan, yeter ki Türkiye kazansın diye iktidarın normalleşme ve barış söylemlerinin bir fantezi olduğunu bile bile inadına destek veriyorum. Biliyorum ki bu kez de yine aynı senaryo tekrar edecek ve kutuplaşmayı azaltıp kardeşliği zenginleştirecek sahici adımlar atılmayacak. Ama unutmamamız gereken bir gerçek var ki hukuku normalleştirmeden siyaseti de hayatı da normalleştiremeyiz…