“Önce Avrupa’yı mı eleştirelim, yoksa önce kendimize dönük bir özeleştiri mi yapalım” tercihleri arasında gidip geldiğimiz günleri yaşamaktayız.
Aslında aynı anda ikisini de yapmak mümkün ama biz buna pek alışkın değiliz. Siyasi tercihlerimize ve ideolojik yandaşlığımıza göre, bir bütünün sadece bize uygun gelen yanlarını görmek gibi bir alışkanlığımız var.
Bırakın onların ve bizim tarihimizi tam olarak anlamayı ve eleştirebilmeyi… Bugünü anlamak da pek kolay değil. Çünkü Türkiye’de de dünyada da ve bu arada Avrupa’da da bir geçiş dönemi yaşanmakta…
…Yeni Türkiye ile yeni dünya arasındaki interaktif ilişkilere de bu açıdan bakamaz mıyız? Düne kadar biz PKK terörü ile uğraşıyorduk ve Batı bizi uzaktan ama içeriden izliyordu.
Bugün ise hepimizin karşısında bir de IŞİD var, Esad sorunsalı var ve ‘Açılım Süreci’ni desteklemek yerine çözümü ertelemek için sürekli içerik değiştirmeye çalışanlar var…
Ve bu arada bazı ileri geri zekâlılar da Paris’teki terör eylemine neden olan öğeleri bizim siyasal ortamımıza taşımaya çalışmıyorlar mı?
Ne dersiniz önce Avrupa’yı mı yoksa kendimizi mi eleştirelim?