H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Sergi
insanatinart@gmail.com
İnsanın kimliği hem özgürlüğü hem hapishanesi olabilir mi?
Bütün kimliklerimizden vazgeçmek bile yeni kimliğin esareti değil mi?
Belki de sorgulanmamış tekdüze kimlikleri diğerlerinden ayıran sürekli arayış içinde olmak.
Farkında olmadan aramakla, farkına vararak ardı sıra gitmek arasındaki ayrım, durmak istediğin yerin neresi olduğuna karar vermekle mi bağlantılı?
Soruları çoğalmak mümkün.
Her sorunun arkasında insan hikayeleri var.
OMM’nin (Odunpazarı Modern Müze) mayıs ayı sonuna kadar sürecek olan sergisi ‘Maziye Bakma Mevzu Derin’, bu sorular üzerine, Türkiye’de ve Dünya’da farklı kimlikler üzerinden birey olma hallerine dokunuyor.
Serginin en güzel yanlarından biri, yer alan sanatçılarla yapılan podcast olarak dinleyebileceğiniz söyleşiler.
Bir serginin koridorları arasında kaybolurken insanın iki izleği vardır. İlki zihninde oluşan ve yavaş yavaş bütünlenen bir hikayedir. Bütün o performansların oluşturduğu anlam…
Diğeri ise büyük soru işaretidir. “Acaba sanatçı bunu yaparken ne düşünmüş?” ODM Editoryal Direktörü Büşra Erkaya’nın sanatçılarla ilgili hazırladığı podcast serisi bu büyük sorunun yanıtını veriyor. Sergiyi gezmeden önce mutlaka dinleyin.
Cezaevi atölyelerinde yapılan boncuk işlerinden, kadın cinayetlerine ya da Karadeniz yaylalarında mülk edinme kurallarından, çocuk gelinler sorununa çok boyutlu bir sergi ‘Maziye Bakma Mevzu Derin.’
Serginin ismine gelince… Bir kamyon arkası yazısından alıntı…
En geniş anlamıyla queer kavramının şemsiyesi altında, bir sergiye çok yakışan bir isim… Dünden bugüne insanlık tarihinin acılarında kimlik dayatmaları ağır bir pay üstleniyor. Roma İmparatorluğu’nda Galyalı olmakla, bir coğrafyada göçmen olmak ya da çocuk gelin olmak arasında hiçbir fark yok. Her kimliğin hikayesi hüzünle ıslanıyor.
Daha da önemlisi bütün kederler hızla normalleşiyor. Sanatçının ve sanatın derdi de bu morfik rezonansın giderek genişlemesi. Çoğu zaman değiştirmeye çalışarak, olanaksız bir koşu içinde üretmenin sınırlarını zorlayan, nefes nefese kalınan bir performans bu…
Acıdan öfke, öfkeden gözyaşı oradan vicdan sızısı oluşturan bu sınırlar ötesi yolculuğun hikayesi OMM’nin sergisinde varlığını bütün ağırlığıyla yansıtıyor.
Sergide işi olan sanatçılardan Şükran Moral’ın söylediği gibi: “Ben turizm acentesi değilim ki güzel fotoğraflar çizeyim… Sanatçıyım, yeraltı notlarını hayata geçiriyorum. Çünkü bunca acıyı tek başıma içimde yaşamak istemiyorum.”
Bir insanın neden sanat alanında ürettiğinin, neden kalabalığa katılmadığının, neden genel geçeri yapmaktan vazgeçtiğinin özeti bu belki de…
Bu dünyayı anlıyoruz ve daha iyi bir dünya olması çalışıyoruz.
Kamyon yazısı diye tanımladığımız bütün o cümleler, hani küçük sanayii dükkanlarında ‘caka işi’ diye tanımlanan yazılar; kaybolmuş, fark edilmemiş kimliklerin ve dünyaların, duyulmak için can havliyle ses verdiği çığlıkları değil mi?
‘Maziye Bakma Mevzu Derin’ sergisi gidip yerinde görecek olanlara, geniş düşünce ovaları vadediyor. Eskişehir’i ve OMM’yi ihmal etmeyin.
Öyle arabayla filan yola çıkmanıza da gerek yok. Atlayın sabah İstanbul’dan trene… Bir tren penceresinde düşünmenin ya da müzik dinlemenin keyfini yaşayıp Eskişehir garında inin. Önce müzeyi gezin, ardından şehrin lezzetli mutfağında damak tadınızı doyurun.
Akşam gardan trene bindiğinizde düşünecek, konuşacak, mutlu olacak çok fazla şeyi heybenize aldığınızı göreceksiniz.