

BEHZAT ŞAHİN
@behzatsahin7
İsmi cezbetti beni. Bir meyhane için ilginç bir isim. Hikayesi olmalı…
Maltepe pek bildiğim bir yer değil. Birol’la (Bayram) epeydir rakı içmemiştik, Dr. Rodi’de buluşmak üzere sözleştik. İşi bitince karşıdan gelecek, ben zaten Ataşehir’e geçtim, erkenden gider çevreyi de gezmiş olurum.

Önce, adını duyduğum ancak daha önce hiç gitmediğim Beşçeşmeler’de aldım soluğu. Burası Maltepe’nin Asmalımescit’i anlaşılan. Sıra sıra meyhaneler, publar, cafeler, kahvehaneler…

Hafta arası ama sokak hareketli. Marmaray’ın da kullandığı tren yolunun sahil tarafında kalıyor. Dr. Rodi ise tren yolunun diğer tarafında, buraya 15 dakikalık yürüme mesafesinde. Bağlarbaşı Mahallesi, Beşevler Sokak’ta bir apartmanın altındaki pasajın bodrum katında. Dört dükkânın tamamı işletme sahibine ait; bodrum katın müşterek alanları dahil, hepsi Dr. Rodi.

Gittiğimde hava kararmamıştı henüz. Ne zaman karardığı da fark edilmiyor buradan. Bar, ocakbaşı, mutfak ve erkekler tuvaletinin yer aldığı ana salonda altı masa var, birinde üç kişi bira içiyor. Önce koridordaki iki kişilik masalara oturup bira söyledim. Aynı firmadan iki seçenek var, Tuborg ve Carlsberg. İçeride ve koridordaki toplam beş televizyon ekranından Gençlerbirliği-Trabzonspor karşılaşması yayınlanıyor; Gençlerbirliği 1-0 önde.
Koridordaki diğer masaların ikisinde birer kişi var; biri bira içip maç izliyor, diğeri telefondaki muhatabına çektiği ayrılık acısını anlatıyor ki duymamak mümkün değil. En sevdiği şarkı da ‘Sevda Yüklü Kervanlar‘mış ama Müslüm’den.
Biramı getiren kişi Mert Devran, 50’sinde. 11 sene Efes’te, 22 sene de Arçelik’te çalışmış, emekli soğutucu uzmanı. Köken Erzincan Kemah olsa da Maltepe’de doğup büyümüş. İki aydır maç günleri servise yardım ediyormuş. Mert beyle sohbet ederken içeriden mekanın sahibi Tekin Ertekin de geldi.

İktisatçı Tekin bey. Kartal belediyesinde yöneticilik yapmış. Bürokrasiden sıkılınca 1993’te tamamı kendisine ait bu kata önce atari ve bilardo salonu açmış. O işler gözden düşmeye başlayınca bir bölümünü meyhane yapmış bir doktor arkadaşıyla birlikte. Hah, sır perdesi aralanıyor, Dr.’nin nereden geldiğini bulduk, sıra Rodi’de.

Tekin bey yaşıtım, Teksas-Tommiks kuşağıyız biz. Çocukken (Nedenini hatırlamıyor), Rodi lâkabını takmışlar, hâlâ da yakın dostları Rodi dermiş. İki ortaktan birinin ünvanı, birinin lâkabı markayı ortaya çıkarmış.
Çelik Blek ve Rodi
Kim mi bu Rodi? Aynı tarz çizgi romanların jenerik adı haline de gelen Teksas-Tommiks’in Teksas’ındaki ergen kahraman. Bu çizgi roman, 1954’te İtalyan EsseGesse yayınevince yayınlanmaya başladı. Orijinal adı ‘Il Grande Blek‘ (Büyük Blek). Bir iki yıl sonra da bazı değişikliklerle Türkiye’ye geldi. Romanın adı bizde Teksas (ki olaylar 1770’lerin Amerikasında geçse de Teksas eyaletiyle ilgisi yok, zaten Teksas o zamanlar Meksika’ya ait), esas kahramanın adı Çelik Blek oldu (Bu arada Tommiks’in orijinal adı da Capitan Miki). İşte bizim ergen Rodi ile Profesör Oklitus da çocukken hayranlıkla okuduğumuz, Amerika’nın bağımsızlığı için mücadele eden Çelik Blek’in yancıları. Kırmızı urbalılara (İngiliz askerleri) az çektirmediler. Bak, duygulandım şimdi.
Neyse biz muhabbetimize dönelim.
Tekin bey Erzincanlı, 40 yıldır Maltepe’de. Yerel politikada aktif, CHP ilçe başkan yardımcılığı yapmış. Çevresi geniş, herhangi bir baskı ya da müdahaleye maruz kalmamış. Ama aşırı zamlardan, ekonomik istirarsızlıktan o da şikayetçi, işler yarıya düşmüş. Canlı maç yayınına rağmen bugün de pek kimse yok.
Birol Marmaray’dan inmiş, gelmek üzere. O gelmeden, üç kişinin oturduğu masanın hizasındaki masaya geçip siparişleri verdim. Tekin Bey daha önce bilmediğim Ata Gold’u önerdi, 35’lik, yanına dolaptaki bütün mezelerden yarımşar porsiyon istedim. Hepsi yedi çeşit zaten. Haydari, Arnavut ciğeri, barbunya pilaki, şakşuka, Amerikan salatası, beyaz peynir, karışık turşu.

Bu bahsi hızlıca geçelim, çünkü işler düşünce aşçı çalıştırmanın maliyetine dayanamayıp ailesinin desteğiyle mutfaktan bir şeyler çıkartıyor Tekin bey. Ocakbaşının mangalını yakmıyor artık. Arnavut ciğer taze ve güzel, barbunya pilaki konserve, limon sıkınca gideri var, Amerikan salatası hazır, peynirin dokusu ve lezzeti yerinde, turşu biraz geçkin. Tabaklar melamin, yanında sadece çatal.

Hazır yokken biraz arkadaşımla övüneyim. Tanıdığım en yaratıcı insanlardan. On parmağında on marifet. Tempo dergisinde çizdiği karikatürler hâlâ aklımda. Tolga (Yeniyurt) ile beraber çıkardığı müzik dergisi Basatap’a ne demeli? Fazla kaliteli olduğu için ‘Yeni Türkiye‘de barınamadı tabii. Halen İş Bankası Kültür Yayınları’nın görsel yönetmeni. Övünmek gibi olmasın, aynı yayınevinden çıkan ‘Cibalikapı Balıkçısı’ndan‘ kitabımın tasarımını bizzat yapmıştı. Sadece o mu, pandemide kapanınca kurduğumuz paket meze markamız Mezed’or’un logosundan etiketine kadar tasarımını da yaptı ki muhteşem bir iş. O etiket sayesinde daha bir öne çıktık. Çocuk kitapları da yazıp çizdi. Size özellikle NFT’lerini tavsiye ediyorum, bence sanatının sınırlarının ne kadar geniş olduğunu ortaya koyuyor her biri. Twitter’da @bbayram adresinden görebilirsiniz.
Şşt geldi, susalım.
Şöyle uzun uzun oturmayalı epey olmuş. Antalyaspor-Beşiktaş maçı başlamasına rağmen -kendisi koyu Beşiktaşlı- arada gözü kaysa da muhabbetten kopmadı Birol. Futbol hariç (ben anlamadığım için) iki erkeğin konuşacağı her konuya dalıp çıktık, rakı masası tam anlamını buldu.

Cığızlık yapma!
Hizamızdaki masada oturan üç kişinin yaş ortalaması 70 civarı. Bir ara diğerlerinden birkaç yaş daha büyük görünen beyefendi “Cığızlık yapma” dedi arkadaşına. Birkaç cümle sonra yine “Cığızlık yapıyorsun” diye takıldı. Yumuşak g’yi gırtlaktan söyleyerek. Oyun bozan anlamında. Tabii ya, sokakta oyun oynarken kullanırdık en çok. Teklifsiz daldım lafa:
– Beyefendi, nerelisiniz? En son 50 sene önce duyup kullanmışımdır cığızı.
Ardahanlı. Anadolu’nun doğusunda daha çok kullanılıyor demek ki. Mersin’de, İstanbul’da hiç duymadım, Malatya’dan biliyorum. İki masa arasında muhabbet iyice arttı. Cığızı kullanan beyefendi kalktıktan sonra da cığızlıkla suçlanan beyefendi ve arkadaşıyla masaları birleştirdik. Biz de artık ikinci 35’likteyiz ama bu kez bildiğimiz rakılardan yeni seri söyledik.

Mehmet Akçay 1954’lü, emekli diş hekimi. 2011’den beri Maltepeli, o zamandan beri müdavim. “Eş, dost için, insana geliyorum buraya. Yoksa alkolle fazla ilgim yok” dese de dilimiz dolanmaya başladı. Sosyolojiyle ilgileniyormuş şimdilerde, kitap çalışması varmış. Muhabbetimiz geçmişine de götürdü onu bir ara. Erzurumlu. “Babam inşaat işlerinde çalışırdı. Ben de 13 yaşında başladım çalışmaya. Üç kardeştik, inşaat işlerinin ağırlığını gösterip, ‘Oğlum hayat bu, okuyun’ derdi. Biri Milli Eğitim müdürü, diğeri ticaret erbabı oldu kardeşlerimin.”
Arkadaşı Kemal bey bize önce mesafeli yaklaşsa da samimiyeti ilerlettik zaman geçtikçe. O da halen inşaatlarda usta.
Birol’un mekân yorumu: “Bir sürü mekân var pasajın içinde. Oktoberfest filan yapılır orada ama belki de hafta arası olduğu için, iki masa vardı. Sanki mazisindeki o şen şakrak geceleri özlüyor gibi bir havası var.” Katılıyorum.

Niyetimiz Marmaray’ın hiç değilse son seferini yakalayıp karşıya geçmekti, muhabbet bizi bırakmadı. Maçın sonucunu bile atladım.
Kapanma saati yaklaştı. Bizim hesap 2 bin 870 lira. Bira 90, 35’lik Yeni Rakı 550, mezeler 60-70 arası, ana yemek olarak sipariş ettiğimiz sac kavurma 270 lira.
Seçim günleri hariç her gün 10:00’dan 02:00’ye kadar açık. İki pisuvarlı erkekler tuvaleti pek temiz değil. Kadınlar tuvaleti başka tarafta.
Çıkınca Beşçeşmeler’e yürüdük açık bir yer buluruz diye ama nafile. Taksi marifetiyle dönebildik koca İstanbul’da. Neden? Çünkü hafta arası toplu ulaşım araçları çalışmıyor. Hâl böyleyken artık muhatap olmak istemediğimiz taksicilerin insafına kalıyoruz.