Hikâyenin sonunda toplumların ister politik planlama, ister serbest piyasa olsun, tek bir model veya ilkeyle yönetilemeyeceği ortaya çıkmış durumda. Piyasa ekonomisi, ve sosyal devlet gibi tezat duran unsurların birbirine eklemlenerek (uzlaşma şart değil) bir arada var olacağı daha yumuşak bir hakikat fikrine doğru gidilmesi elzem gözüküyor.
Refah adına toplumsal adaletten, güvenlik adına özgürlüklerden, sosyal adalet adına ise çoğulcu demokrasiden vazgeçmeye gerek yok. Zaten uygar bir toplumu yönetmenin sırrı da, birbirini yok etme eğiliminde olan ilkelerin aynı zeminde var olabileceği bir sistem oluşturmak, bu sistemin politik tercihlere yansımasının önünü açmak.
Yani nihai bir çözüm yok. Sürekli kendi üzerine düşünen, sorun çözen ve sorun çözme refleksini sistemin kendisi haline getiren bir ortak eğilim yaratmak…
Demokrasinin bu düzeyde derinleşmesi kolay değil. İnsanın kifayetsizliği ile yüzleşmesini gerektirdiği gibi, bu kabulün asıl potansiyelleri açığa çıkaracağı ortada.