MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Malpraktis (tıbbi kötü uygulama) davaları ve tazminatlarındaki artışa dikkat çeken İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, “Böyle giderse bir süre sonra artık ülkede kalp cerrahisi, beyin cerrahisi gibi branşlarda hekim bulunamayacak” dedi.
Ömeroğlu, sağlıkta dönüşüm programı ve kışkırtılmış sağlık hizmeti talebiyle birlikte son yıllarda artan hasta yükü ve hastayı ‘müşteriye’ dönüştüren yaklaşımın tıbbi kötü uygulama (malpraktis) davalarında artışa yol açtığını söyledi.
Adli soruşturmaların yanı sıra, tazminat davalarında da belirgin artış meydana geldiğini belirten Ömeroğlu, “Zorunlu mesleki sorumluluk sigortasının karşılayabildiği miktarın çok üstünde tazminat miktarları talep ediliyor” dedi.
Evine, maaşına haciz koyulan hekim
Ömeroğlu, çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Tuncay Yılmazer’in malpraktis davasını örnek gösterdi.
Yılmazer’e, 2009 yılında bir özel hastanede solunum yetersizliği, kafa içi kanama tanılarıyla yatan prematüre hastayı genel durumunun bozukluğu nedeniyle; o yıllarda sadece Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda uygulanabilen retinopati muayenesine gönderemediği için hakkında tıbbi kötü uygulama iddiasıyla dava açıldı.
Davanın sonunda 4 milyon 750 bin liralık tazminata hükmedildi. Geçen hafta da mahkeme tazminatı karşılamak amacıyla ailesiyle yaşadığı tek evinin satılmasına karar verdi. Belirlenen tazminat miktarının 600 bin liralık kısmını mesleki sorumluluk sigortası ödeyecek.
Ancak geriye kalan 4 milyon 150 bin lira için Yılmazer’in maaşının dörtte birine ve evine haciz kondu. Evin satılması, hekime sadece 450 bin lira verilerek kendisine ev alması, satıştan elde edilecek paranın kalanının ise davacı aileye verilmesine karar verildi. İstinaf sürecine giden dava hekimler arasında infial yarattı.
‘Hem yasalara hem de vicdana uygun değil‘
Bu durumun İcra İflas Kanunu’nun 82’inci maddesinde kişilerin haczedilemeyecek malları ile ilgili düzenlemelere aykırı olduğunu belirten Ömeroğlu şöyle devam etti:
“Hüküm vicdani de değil. İstanbul’da ev fiyatlarının tarihte görülmemiş bir düzeyde arttığı günümüzde 450 bin liraya bir baraka bile alınamayacağı çok açık. Yolda kaybedilebileceği endişesiyle hastasını bu muayeneye gönderemediği için hatalı bulunan hekimin sadece kendisi değil bütün ailesinin cezalandırılması söz konusu.”
Bizzat Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde yarattığı koşulların iyi ve doğru hekimliği her geçen gün güçleştiğini söyleyen Ömeroğlu, şunları dedi: “Çok uzun çalışma süreleri, her 5 dakikada bir hasta bakmak hekimin hastasının derdini anlayıp ona zarar vermeden yararlı olabilmesini adeta imkânsız kılıyor. Hekimlere destek verecek yardımcı personel eksikliği, kışkırtılmış talepler ile gelen hastaların şiddetinden hekimleri koruyamama ve şiddeti önleyecek yasaları çıkarmama ve malpraktise yol açan ortamdan birinci derecede sağlık bakanlığı sorumlu.”
‘Malpraktis ceza miktarının artırılmasıyla azaltılamaz‘
Ömeroğlu, tıbbi kötü uygulamaları ortadan kaldırmak, azaltmak için ceza miktarlarının artırılmasını değil, öncelikle hekimin eksik ya da yanlış uygulamalarında rol oynayan faktörlerin ortadan kaldırılmasını ve hastalara verilebilecek sağlık hizmetinin niteliğinin yükseltilmesini savunduklarını söyledi.
Son 20 yıldır uygulanan sağlıkta dönüşüm programının yol açtığı ağır problemlerin bütün yükü hekim ve sağlık çalışanlarının üzerine yıktığını belirten Ömeroğlu, “Ortaya çıkan eksik ve hatalardan sadece hekimler sorumlu tutuluyor” dedi.
Ömeroğlu, hekimlerin malpraktis korkusu ile defansif (kaçınma davranışı) tıbba yönelerek riskli hastalara bakmaktan kaçınabileceklerini söyledi.
Hekimin aylık kazancının yüzlerce misli tazminat ödemek zorunda bırakılmasından halk sağlığının da zarar göreceğini vurgulayan Ömeroğlu, şöyle devam etti: “Bundan sonra hiçbir hekimin tıbbi kötü uygulama doğuracak koşullarda, ciddi müdahaleler gerektiren tıp branşlarını özellikle de cerrahi bilimlerini seçmesi ve böyle bir ülkede çalışmak istemesi beklenmemeli” dedi.
Ömeroğlu davaların, çocuk hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, plastik cerrahi uzmanlıklarında yoğunlaştığını ifade etti.
‘Mesleki Sorumluluk Kurulu sorunu çözmez‘
Tazminat taleplerinin yarattığı sorunu çözmek üzere TBMM’ye verilen kanun teklifinde Mesleki Sorumluluk Kurulu oluşturulması yer alıyor. Kurul sağlık bakanı tarafından atanan bakan yardımcısı, sağlık hizmetleri, kamu hastaneleri, hukuk hizmetleri ve yönetim hizmetleri genel müdürleri/yardımcısı ile cerrahi ve dahili branştan iki prof/doçent ünvanlı hekimden oluşuyor.
Kurul, kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarındaki hekimlerin ve sağlık çalışanlarının tıbbi kötü uygulama dolayısıyla adli soruşturma iznini, kamu sağlık kurumları ve devlet üniversitelerinde idarenin ödediği tazminatın rücu edilip edilmeyeceğini ve rücunun miktarını belirleyecek.
Ömeroğlu bununla hekimlerin kaderini siyasi iktidarın keyfiliğine bırakan düzenleme getirilmeye çalışıldığını söyledi:
“Siyasi otoritenin baskın ve belirleyici, hekimlerin ise azınlıkta olduğu bu kurul kamu, özel tüm sağlık çalışanlarının kaderi hakkında karar verecek ve verdiği kararlardan dolayı da sorumlu tutulamayacak. Türkiye’nin mevcut politik ikliminde bunun ne anlama gelebileceğini kamuoyunun takdirine bırakıyor ve bu yasa teklifini kabul etmediğimizi beyan ediyoruz. Oluşturulacak bu kurulda, meslek örgütü temsilcilerinin yönetimin temsilcileri ile eşit biçimde yer almasını, cezalar ve anormal tazminatların yanı sıra esas olarak tıbbi kötü uygulamaya yol açan etkenler konusunda çalışmalar yapmasını öneriyoruz.”
‘Sigorta şirketleri hekimleri sigortalamak istemiyor‘
AKP iktidarının Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle birlikte, hekimlere de zorunlu meslek sigortası getirildi. Hekimlerin uzmanlıklarına, uzmanlıkların içerdiği risklere göre primleri belirlenen meslek sigortalarıyla hekim hatalarının önlenebileceğini düşünüldü.
‘Anormal’ tazminatların birer birer hükmedildiğini belirten İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güray Kılıç, şunları dedi: “Gelinen noktada ne hekimler ne de sigorta şirketleri memnun. Artık sigorta şirketleri hekimleri sigorta etmek istemiyor. Uzun süre davalar devam etti. Cezalar ortaya çıkmaya başladı. Tazminatlar sigorta şirketinin karşılayacağının çok üstünde. Daha da abartılı rakamları göreceğiz ve sigorta şirketlerinin küçük bir kısmını karşıladığı cezaların büyük kısmı hekimlerin üzerine kalacak. Bu hekimleri mesleğini yapmaktan alıkoymak bir yana, yaşamını karartacak noktaya gelecek.”
Meslek Sorumluluk Kurulu’nun olumlu karşıladıklarını ancak biçim ve görev tanımının yeniden değerlendirilmesini beklediklerini söyleyen Kılıç, “Bu haliyle dağ fare doğurur. Daha da ötesi zararlı hale gelir” dedi.
Tüketici mahkemeleri karar veriyor
Malpraktis davalarının tüketici mahkemelerinde görüldüğünü hatırlatan Kılıç, şunları söyledi: “Bu davalara asliye hukuk mahkemeleri bakardı. Şimdi ironik bir biçimde, tüketici mahkemelerinde bakılıyor. Bu bile tek başına sağlığın tüketim nesnesine dönüştüğünün bir ifadesi. Mahkemeler, ayıplı mal almaya nasıl yaklaşırsa, sağlık hizmeti meselesine de öyle bakıyor” dedi.
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu ise Türkiye’de de ABD’dekinin benzeri, malpraktis davalarına bakan avukatlık bürolarının kurulduğunu ve dava açabilecek insanların peşinde koştuğunu söyledi.