BURAK ŞAHİN
Olta ucu, kaset çalar, çatalla servis edilen bir kek, tablolar, İsa ve Meryem ikonları, çay lekesi, çayın kendisi, aseksüel bir adam, nemfoman bir kadın ve bir silah…
Joe’nun (Charlotte Gainsbourg) hayatı ve yaşadıklarını anlattığı, adını ‘öğrenilmiş çaresizlik‘ teorisinin kuramcısı Amerikalı psikolog Martin Seligman’dan alan Seligman’ın (Stellan Skarsgård) edebi ve tarihi bilgileri bu odaya sıkışıyor. Lars von Trier, hepimizi o odaya sıkıştırıp kafamıza vura vura bir şeyler anlatıyor Nymphomaniac‘la.
Politik doğruculuk gerçekleri değiştirmiyor
Seligman’ın yargılamadan ama yer yer ‘Batı’nın iki yüzlülüğü’yle yaklaştığı Joe’nun hayatını bölümler halinde izliyoruz. Sekiz ana başlıkla anlatılan filmde cinsel haz ve arzulanma hallerinin başlangıcından itibaren bir nemfomanın hem neler yaşayacağı, hem de neler yaşayamayacağı gösteriliyor.
Filmde Andrey Tarkovski’ye, Edgar Allan Poe’ya, Katolik ve Ortodoks Kiliselerine, Bach’a ve von Trier’nin Cannes’dan atılmasına neden olan açıklamaları ekseninde ‘politik doğruculuk‘a kadar birçok gönderme var. Cannes olayını kafasına takmışa benzeyen von Trier, iki Afrikalı için siyah yerine ısrarla ‘zenci (nigger)‘ kelimesini kullanıp, bunu da “Sizin politik doğruculuğunuz gerçekleri değiştirmiyor. Aslında bu iki yüzlülük” demiş, Joe karakteri aracılığıyla.
Filmde bunları göğsümüzle alıp yumuşattıktan sonra birey ve toplum arasındaki çatışma kısmına yöneliyoruz. Provokatif olmayı seven bir yönetmenin elinde nemfoman bir kadın karakteri elbette parlayacaktı… Fakat bu kadının toplumla olan ya da seks dışında ‘olamayan’ ilişkisi parlamaktan da öteye geçmiş.
‘Sizin sınırlarınıza uymayacağım’
Toplumun ezici çoğunluğunun aksine kötü ve ‘günahkâr‘ olduğunu baştan ‘kabul eden’ Joe, üzerine basa basa söylüyor; “Seks bağımlısı değilim, nemfomanım.” Nedeni mi? Nedeni yok, öyle çünkü. Daha çok şöyle bir haykırış bu; “Tek eşli ve monogamik ilişkilerinize devam edebilirsiniz ama ben sizin yüzünüzden çok eşli, sado-mazo ya da üçlü ilişkilerimden vazgeçmeyeceğim. Cinsel hayatımın özgürlüğünü sizin limitlerinizle belirlemeyeceğim.”
‘Ta ki siz benim huzurumu kaçırana kadar…’
Bu, ‘öğrenilmiş çaresizlik‘ teorisindeki gibi kendini çaresizliğe hapsederek yapacağı hiçbir şeyin değişikliğe yol açmayacağına inandırma durumu değil. Hatta buna karşı bir isyan; “Ben çaresiz bir bağımlı değilim, ben nemfomanım. Ve ta ki siz benim huzurumu kaçırana kadar bundan çok memnundum.”
‘Tartışmaya değil, anlamaya ihtiyaç var’
Kelimenin kökündeki ‘nemf‘ Yunan mitolojisindeki perilere işaret ediyor. Diğer tüm perilerin aksine özgür, erkek kontrolünden uzak olan ve maskülen güce karşı çıkan periler… Diğer yandan, filmde nemfomaniye güzellemeler yapıldığı ya da feminizmin manifestosunun yazıldığı düşünülmesin. Walter Benjamin’in dediği gibi; “Bazı olayları tartışmaktan çok anlamaya ihtiyacımız var.” Nymphomaniac meselesinin özü de bu…
Ha, unutmadan; evet, filmde seks sahneleri var. Silahsız ve askersiz bir savaş filminin ütopikliği gibi nemfoman bir kadının anlatıldığı filmin de RTÜK kriterlerine göre çekilmesi beklenemezdi. Fakat filmden çıkıp sadece seks sahnelerini konuşmak, Berlin’deki basın toplantısında, “Martılar balıkçı teknesini takip ediyorsa, bu denize sardalya atıldığı içindir,” çıkışını yapan Shia LaBeouf‘un tepkisini hak ediyor.

Shia LaBeouf, Berlinale’deki basın toplantısını seks sahneleriyle ilgili soru üzerine terk etmişti. (Tobias Schwarz / Reuters)
Filmdeki birçok diyalogda toplumun ahlak polislerini hedef alan Lars von Trier’nin, “Aşk, kıskançlığın şehvetle buluşmasıdır” demesi mevzuyu özetliyor.
Filmi izlerken bir nemfomanın hayatıyla empati kurmakta zorlanabilirsiniz belki ama birçok oturmuş kavramın da yerini oynatabilirsiniz. Onları tekrar yerine koyup yeniden normlar üretmeye başlamalarından önce de bırakın biraz dağınık kalsın.