Doç. Dr. BURAK COP*
25-26 Temmuz’da kurultayını yapmaya hazırlanan Cumhuriyet Halk Partisi, tarihimizde pek çok dönemeçte kritik rol üstlenmiş bir parti.
CHP 1945 sonrasında çok partili siyasal hayata geçerek ve içinden DP’nin çıkmasına yol vererek demokrasiye yönelimin mimarı oldu. 1959’daki İlk Hedefler Beyannamesi, 27 Mayıs sonrası Türkiye’nin temel kurumlarının CHP’nin görüşleri doğrultusunda şekillenmesini sağladı ve o düzen 12 Eylül’e kadar sürdü. CHP 1960’ların ortasında sosyal demokrasiye yönelimin ilk adımlarını atarak, 12 Mart’tan çıkışı simgeleyen 1973 seçimlerinde arayıştaki bir memlekete yol haritası sunarak, 1970’ler boyunca sosyal demokrasiyi kitlelere mal ederek Türk demokrasi tarihine damgasını vurdu. 12 Eylül düzeninden çıkış talep eden demokrasi güçlerine, SHP çatısı altında, 1989 yerel seçimlerinde zafer hissini tattırdı. CHP 2000’ler boyunca, Amerikan askerlerini Türkiye’de konuşlandıracak tezkereye dur diyerek, Ergenekon ve Balyoz gibi siyasal kumpas davalarına cephe alarak, 2010 referandumunda “Hayır” diyerek, ‘çözüm süreci’nin yapısal bozukluklarına dikkat çekip Kürt sorununun çözüm zemini olarak TBMM’yi işaret ederek, haklılığı sonradan daha da iyi anlaşılan pozisyonlar aldı.
CHP şimdi de AKP sonrası Türkiye’nin şekillenmesinde, mevcut başkanlık rejimiyle iyice harap olmuş temel kurum ve kuralların yeniden tasarlanmasında tarihsel bir rol oynamanın eşiğinde. Türkiye, MHP desteğiyle ayakta durabilen ancak adım adım çürümekte olan siyasal İslamcı iktidarın orta yerde bıraktığı devasa sorunlar karşısında, toplumsal sözleşme taslağı niteliği de taşıyacak olan bir manifesto bekliyor.
AKP sonrası döneme hazırlanırken CHP’nin kendini yapılandıracağı en alt katman tarihsel mirasla kurulacak ilişkidir. CHP’nin, değişen koşullar ve ihtiyaçlara tarihsel mirasından güç alarak adapte olmasının en başarılı örneklerinden biri 1976 programıydı. Parti, altı okunun yanı sıra altı çağdaş ilke belirledi: Özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü, halkın kendini yönetmesi. Tarihsel altı ilkesini de günün ihtiyaçları doğrultusunda zenginleştirdi. Söz gelimi milliyetçilik tanımlanırken Türk ulusunun gönencinin yanı sıra tüm insanlığın gönencinin hedeflendiği, her ulusun bağımsızlığına saygılı olunduğu, her yerde ve her türlü sömürüye ve sömürgeciliğe karşı olunduğu belirtildi.
CHP’nin tarihsel mirası, yurttaşların doğuştan gelen kimliksel farklılıklarının üzerinde bir ulusal kimlik, bu farklılıklardan ötürü kimseye ayrımcılık yapılmaması, halk çocuklarına kamusal eğitim yoluyla dikey sınıf ve statü hareketliliği imkânı sağlanması, laiklik, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi kazanım ve hedefleri içeriyor. Bunlar, AKP iktidarında değeri çok daha iyi anlaşılmış ilkeler. 2020 koşullarında işlevselleştirildiği ölçüde, tarihsel mirası CHP için bir güç kaynağıdır.
CHP’nin kendini yapılandırması gereken bir üst katman ideolojik doğrultudur. Sosyal demokrasi tüm dünyada gerileme evresinde. Henüz rüşdünü ispat edemese de sol popülizm/demokratik sosyalizm pek çok ülkede ya sosyal demokrasinin yerini alıyor ya da ona kendi görüşlerini aşılıyor. CHP’nin, dünya solundaki bu açılıma kapı aralayacak biçimde programını güncellemesi Türkiye koşullarında da ihtiyaçtır.
CHP 2011 seçimlerinden beri artan bir yoğunlukla yeniden-dağıtımcı politikaları savunuyor (aile sigortası, asgari ücretin arttırılıp vergiden muaf kılınması, emeklilere çift maaş ikramiye vb.). Ancak günümüz Türkiye’sinde yeniden-dağıtımcılığın ötesine geçen bir ekonomik ve toplumsal dönüşüme ihtiyaç var. AKP bir sermaye birikim modeli oluşturdu. Kamu hizmetlerini piyasalaştırdı, emeği güvencesizleştirdi, toplumsal eşitsizlikleri derinleştirdi (ve uzun süre bunlara toplumsal rıza üretmeyi de başardı).
‘Kamu’ ve ‘kamusal’ kavramlarını siyasetin lügatine geri getirmek için yeniden-dağıtımcı bir program tek başına eksik kalır. İhtiyaç duyduğumuz köklü dönüşüm, dünyadaki çeşitli sol popülist/demokratik sosyalist siyasetçilerin savunmakta olduğu radikal vergi reformlarına, hatta belli oranda kamulaştırmalara kapı aralayacak bir parti programını gerektiriyor. Türkiye koşullarına uyarlamak gerekirse enerji ve maden sektörlerinde, ayrıca kamunun zenginliğinin bir avuç müteahhide aktarılmasına aracılık eden devasa ulaşım projelerinde kamulaştırmalar gündeme gelmelidir.
CHP’nin kendini yapılandıracağı en üst katman ise post-AKP dönemin politik yol haritasıdır. Dünyada otoriter/sağ popülizmle mücadelede iki yol belirmiş durumda. İlki sol popülist bir siyasi program güden, çoğunlukla demokratik sosyalist çizgideki hareketler tarafından temsil ediliyor. Her ne kadar dünya solunun geleceğine yön verme potansiyelinden ötürü demokratik sosyalizme CHP’nin programında alan açılmasını savunsak da, sol popülizmin, sağ popülizmi durduracak bir siyasal reçete olarak henüz rüştünü ispatlayamadığını da tespit etmek zorundayız.
İkinci yol ise, sağ popülist iktidarlara karşı farklı görüşlerdeki partilerin demokrasi ittifakı kurmasına dayanıyor. Buradan henüz kalıcı bir iktidar deneyimi çıkmasa da Türkiye, Macaristan ve Hırvatistan gibi birkaç ülkede önemli seçim başarıları elde edildi. CHP’nin 2019’da başlıca metropollerde İYİ Parti’yle ittifak kurarken HDP’nin de dışarıdan desteğini alarak kazandığı zaferler dünya çapında yankı uyandırdı.
Otoriter/sağ popülizmle mücadelede bu ikinci yol daha başarılı. CHP liderliğindeki demokrasi cephesi geçen yıl 31 Mart ve 23 Haziran sınavlarından alnının akıyla çıkarak dünyadaki öncü başarı öykülerinden birini yazmaya başladı. Ancak koşullar rehavete kapılmayı olanaksız kılıyor. Anti-demokratik baskılar artıyor. İYİ Parti, HDP, SP ile oluşturulan ve koşullara göre esnek işbirliği modellerine dayandırılan ortak zemini muhafaza etmenin yanı sıra, DEVA ve Gelecek partileriyle de parlamenter sisteme dönüş, hukukun üstünlüğü, kamu yönetiminde liyakatin esas olması, ifade, gösteri ve örgütlenme hürriyetlerinin tamir edilmesi gibi paydalarda buluşma kanalları açık tutulmalıdır. Bütün bu aktörleri bir araya getirebilecek yegâne güç de CHP’dir.
*Siyaset bilimci