• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

'Kürt aileye ırkçı saldırı' ve ırkçılık tuzağı

31/07/2021 13:57

LEVENT GÜLTEKİN

acikcenk@gmail.com

@acikcenk 

Bu ülkenin geçmişinde inanç, mezhep, kimlik eksenli saldırı, katliam, vahşet var mı? Elbette var.

6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş, Sivas katliamları ve daha niceleri.


Bugün benzer bir olay olduğunda da kolaylıkla “Hayır bu bir ırkçı saldırı değildir” diyemeyeceğimiz kadar çok acı yaşadık bu topraklarda.

Bugün de benzerlerini yaşıyoruz, yaşayabiliriz de.

Çünkü siyasetin zehirli dili, yaydığı düşmanlık, nefret, iktidarların ötekileştirerek varlığını sürdürme politikaları… Tüm bunların toplumu zehirlediğini, dahası bu tür saldırıları teşvik ettiğini, cesaretlendirdiğini görmemek için sanırım kör olmak gerekiyor.

Peki Konya’da bir aileden yedi kişinin katledilmesi bir ırkçı saldırı mıdır?

Olabilir, hatta olmasına değil, olmamasına şaşardım. 

Çünkü iktidarların onlarca yıldır bıkıp usanmadan toplumun üzerine boca ettiği bunca zehre rağmen daha büyük felaketler yaşamadığımıza şükrediyorum. 

“Olabilir” diyorum çünkü bu konuda henüz net, somut bir veri yok elimizde. Bu iki aile arasındaki kavganın asıl nedeni tam olarak nedir? Bunu bilmiyoruz. 

Diğer taraftan “Hayır bu bir ırkçı saldırı değildir” diyenlerin de bazı şeylerin üstünü örtme alışkanlığıyla veyahut  kendince nefretin yaygınlaşmasını önlemek amacıyla katliamı hafifleştirdiğini düşünüyorum.

Bu tür haberlere kendi adıma temkinli yaklaşıyorum. Çünkü daha önceki tecrübelerim durum tam olarak netleşene kadar bu tür olaylara dikkatli yaklaşmayı öğretti bana.

Geçtiğimiz aylarda Sakarya’da bir gencin Kürt olduğu için sokakta öldürüldüğü haberi düştü medyaya. 

Kınamalar, tepkiler, hakaretler… Irkçılığa tepki gösterelim derken farkında olmadan nefretin biraz daha yaygınlaşmasına aracılık edildi ne yazık ki. 

Ne yazık ki diyorum çünkü babasının yaptığı açıklamayla çocuğun ezan okunurken yüksek müzik açan gençlere itiraz ettiği için o vahşiler tarafından öldürüldüğünü anladık. 

Yani Kürt olduğu için değil, arabadan yüksek sesle yapılan müziğe itiraz ettiği için öldürülmüştü.

Çok kıymet verdiğim bir HDP’li vekili arayıp olayı ona sorduğumda “Evet biz de ilk önce öyle sandık ama çocuğun babasıyla konuştum, öyle değilmiş” demesiyle sosyal medyada olaya tepki amacıyla edilen sözlerin, ortaya koyulan yaklaşımların olayın kendisinden daha fazla nefret yaydığını, barış ortamına daha fazla zarar verdiğini fark ettim. 

Olayın gerçek nedeni ortaya çıktığı halde kimse çıkıp özür dilemedi, “Yanlış anladık, kusura bakmayın” da demedi.

Evet ülke olarak zor bir dönemdeyiz.

Bölmeyi, düşmanlaştırmayı, toplumu ırkçılık gibi hastalıklarla kontrol etmeyi kendi varlığı için tek yol gören bir siyaset anlayışı var.

Bu nedenle bu tür olaylar kaçınılmaz olarak yaşanıyor.

Fakat bunu, bütün toplum böyle düşünüyormuş, her yerde Kürt düşmanlığı kol geziyormuş, toplumun tamamı benzer haldeymiş gibi görmek, göstermek bana göre epey sorunlu bir yaklaşım. 

Niyet bu olmasa da verilen tepkilerin biçiminin, sorunlu dilin durumu böyle gösterdiğini düşünüyorum. 

Bu tür yaklaşımlar hem ülkede istenen barış ortamını sağlamaya dönük çabalara büyük zarar veriyor hem de Türkiye’nin her ilinde yaşayan Kürt vatandaşlarımızın hayatını biraz daha zorlaştırıyor.

Çünkü nefret dili nefreti körüklüyor.

Hele kimileri var ki olayın bir ırkçı saldırı olmama, başka nedenlerle oluşan husumetin neden olduğu bir saldırı olma ihtimalinden adeta ürküyor. 

Irkçı bir saldırı çıksa haklı olmanın hazzını yaşamak için yanıp tutuşuyorlar desem abartmış olmam. 

Bu tür saldırıların kesin olarak bir ırkçı saldırı olduğunu gösterecek somut bir veri, bilgi olmadan geçmişte yaşadıklarımıza ya da içinde bulunduğumuz atmosfere bakarak kolaylıkla ‘ırkçı saldırı’ deyip bu minvalde tepkiler göstermek ırkçılığa karşı olmak veyahut ırkçılıkla mücadele etmek değil, tam tersine bu ırkçılık hastalığını toplumun geneline yaymaktır.

Bazen üslup esastan önce gelir.

Kontrolsüz öfkenin, nefreti büyütmeye yarayacak tepkilerin, durumu genelleştirici söz ve yaklaşımların sorunu daha da büyüttüğünü görmemek ya sorumsuzluktur ya da kötü niyetliliktir. 

Ettiğimiz sözün, gösterdiğimiz tepkinin nereye gittiğini, tam olarak neye yaradığını, nasıl sonuçlar doğurduğunu dahası toplumdaki bu hastalıklı düşünceyi daha da körüklediğini göremeyecek kadar kör olamayız, olmamalıyız. 

Kimileri o kadar öfkeli ki “Durun bir dakika durumun iç yüzünü bir anlayalım” diyenlere bile saldırıyorlar. 

Nedir dertleri, tam olarak ne yapmak istiyorlar? anlaşılır gibi değil.

Tekrar edeyim: Bu tür olaylara tepki vermeyelim, hafife alalım, bu ülkede böyle şeyler olmaz diyenlerden değilim.

Olur, çok daha fazlası da olabilir.

Çünkü siyaset toplumu buna zorluyor.

Fakat tepki vermek ile nefreti yaymak arasındaki ince çizgiye dikkat etmek, olayın iç yüzünden emin olmak, verdiğimiz tepkilerle ırkçılık hastalığının bütün bir ülkeyi sardığı izlenimini yaratmamak da gerekiyor.

Kimileri bu anlayışın bütün ülkeyi sardığını düşünebilir ama öyle değil.

Çünkü 86 milyonluk ülkede her şehirde milyonlarca ailenin barış içinde yaşadığını, bu tür olayların milyonda bir iki olduğunu biliyoruz. 

Diğer taraftan bu tür bir izlenim yaratmanın, yani bu tür saldırıları bütün topluma mal etmenin karşı nefreti daha da körükleyeceğini, bunun da farklı illerde yaşayan milyonlarca Kürt vatandaşımızın hayatını daha da zorlaştıracağını bilmemiz, görmemiz gerekiyor.

Gözü dönmüş iktidarlara rağmen, içimizdeki akılsız siyasetçilere rağmen, kendi çıkarları için ülkemizi ateşe atan ihtiras, güç budalalarına rağmen barışımıza, birlikteliğimize, bütünlüğümüze, eşit vatandaşlar olarak huzur içinde yaşama irademize sahip çıkmamız gerekiyor.

Bu, bir kişinin, onun ya da şunun değil, hepimizin görevi. 

Bunun için her zamandan daha fazla dikkatli olmak zorundayız.

Kimliğimizle, inancımızla, yaşam tarzımızla, mezhebimizle bütün farklılıklarımızla bir arada yaşama iradesini ortaya koymak ve bunu gerçekleştirmek için öfke, nefret gibi duygularla değil akılla hareket etmek zorunda olduğumuz gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. 

Evet canımız yanıyor, evet öfkemiz büyük, evet çaresizlik duygusu hepimizi kavuruyor, bütün bunlara rağmen aklı selimi korumak, istediğimiz sonucu almamızı da kolaylaştıracaktır.

Aksi durumda sadece istemediğimiz durumun büyümesine istemeden de olsa katkı vermiş olacağız. 

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Levent Gültekin

SON HABERLER

Pakistan, Trump'ı Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi

Pakistan, Hindistan’la krizde oynadığı ‘diplomatik rol’ ve ‘liderlik’ nedeniyle ABD Başkanı Donald Trump’ı 2026 Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. İki ülke mayısta kısa süreli çatışma yaşanmış, ardından Trump’ın arabulucuğuyla hemen ve tam ateşkeste anlaşılmıştı. Pakistan bu nedenle Trump’ı 2026 Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Pakistan Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamada Trump’ın ‘barışçıl çözüm ve diyalogdan yana […]

Flamengo, Chelsea'yi devirdi: Kulüpler Dünya Kupası'nda program ve sonuçlar

2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası’nda UEFA Konferans Ligi şampiyonu Chelsea ilk yarısını 1-0 önde kapattığı maçta Brezilya ekibi Flamengo’ya 3-1 mağlup oldu.

Ankara dahil 15 il için yağış uyarısı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) tahminlerine göre bugün 15 ilde sağanak yağış bekleniyor.

Nihal Candan hayatını kaybetti

Anokreksiya nevroza tedavisi gören sosyal medya ünlüsü Nihal Candan, 30 yaşında hayatını kaybetti.

Trump'a göre İran'a müdahaleye belki gerek kalmayabilir

ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin İran’a müdahalesi için “Belki gerek kalmayacak” dedi.

Çaresizlik öfkesi
Aşı ve karşıtlığını 'hukuku' gözeterek konuşabilmek…

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 790 gündür hapiste

YAZARLAR

Ofansif mizah örneği olarak birkaç anayasa maddesi

Murat Sevinç

Babalar günü bu yıl da coşkuyla kutlanmadı!

Arzu Uzunali

İnsan aynı anda iki kişiyi sevebilir mi?

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Roma dondurması meselesi

Elvan Uysal Bottoni

Gelecekten ses veren siyasetçiler…

Murat Sevinç

İşgalci kelimeler

Mustafa Dağıstanlı

Dere Sokak Üçlemesi, 'Körfez'le sona eriyor

Behzat Şahin

GÜNÜN 11’İ

Zeynep Gürcanlı: CHP, üzerinde yargı eliyle kurulan baskıyı stratejik bir hamleyle kırma planını hayata geçiriyor

Korkut Boratav: Rusya'nın ABD'ye karşı nükleer tepkisi tetiklenecek mi? 

Deniz Zeyrek: Adı Atatürk Stadyumu'ydu ama milyarder vekil 'Eskişehir Stadyumu' olarak yazmayı tercih etmişti

Rükzan Sağır: Vergi, 'yaşanabilir' bir hayatın abonelik bedeli oluyor

Zülal Kalkandelen: Özal, iflah olmaz bir Amerikancıydı

Yılmaz Özdil: Ayvalık böyle, Fethiye böyle, turist diye gelip, parkta yatan var… 

Abbas Güçlü: Sınavlar için yıllarca süren hazırlık yapıyoruz ama tercihlere birkaç gün ayırıyoruz!

Adnan Gümüş: Maddi fetihler, para ve yayılmacılık tek değer haline geldi

Abdulkadir Selvi: Washington'da beklenmedik uçuş, İran'a son uyarı olarak yorumlandı

Gözde Bedeloğlu: AKP'nin zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılmasını sağlayacak teklifi yeniden gündemde

Tolga Şardan: Marmaris'te eğlence yerlerinde turistlerin bulunduğu müstehcen görüntüler Ankara'da infial yarattı

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×