
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Toplum
insanatinart@gmail.com
Dickens’ın 19 yüzyılın sarsıntıları içindeki insanları anlattığı romanı, müthiş sözlerle başlar.
“En iyi ve en kötü zamanlardı. Hem akıl çağıydı hem aptallık. İnandığımız ve kuşku duyduğumuz zamanlardı. Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem umutsuzluk kışıydı… Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu. Ya hepimiz doğruca cennete gidecektik ya da öteki yana…”
Böyle geldi Temmuz.
Hüzünlü yangınların, dumanlar tüten kuş yuvaları gibi…
Otuz beş gül dalı mı hatırladığımız, ‘kırılan bir kemik sesiyle’ geçen Temmuz’da yitirdiğimiz K. İskender mi, yıllar önce başka bir yazda yitirdiğimiz kelimelerin kraliçesi Tomris Uyar mı, Leo Ferré mi, bir Temmuz sıcağında saçma bir kalp krizinin kurbanı, hepimizin ‘Kemal’i Kemal Sunal mı, film müziklerinde bir dönemin sonunun geldiğini söyleyen Ennio Morricane mı, AST’ın Jale Aylanç’ı mı? Yorulduk Temmuz’lardan.
Başka bir Temmuz acısı, Rıfat Ilgaz yazmış içimizde düğümlenenleri…
“Bizim de bir çift sözümüz vardı
Nar çiçeği, gül dalı üstüne,
Dudaklarımızda kaldı.
Göremedik sıkıntısız yaşandığını,
Rahatın şiirini yazamadık.”
Bildiğimiz gibi değil bu yaz!
MFÖ “Benim hala umudum var” diye çalıp söylese de epey kırıldık.
Çoktan razıydık insan için, insanlar için sahnelerden inmeye, perdeleri kapatmaya, setlere perde çekmeye…
Ne oldu sonuçta?
Metropollerin her birinde sosyal mesafesiz, maskesiz, tıynetsiz, terbiyesiz, şuur yoksunu, okumuş-okumamış cahiller edep dışı davranışlarıyla gezip duruyorlar!
Metrolar ve otobüsler ayakta insan alırken, salonlarda boş bırakılsa koltuklar ne olur?
Bu beyni kulaklarından akmışlar için mi koca ülke, koca dünya evlerine kapandı?
Sanat kurumlarının, özellikle de arkasında büyük sermaye gruplarının olmadığı sanat organizasyonlarının büyük desteğe ihtiyacı var!
Milyon Eurolara sporcu transfer edenler bunlara istedikleri gibi devam etsinler; fakat biraz durup düşünsünler, biraz da bu ülkenin sanatına ve kültürüne destek versinler.
Yoksa bedelini önümüzdeki on yıllarda büyük büyük öderiz toplum olarak.
Bu yaz bildiğimiz gibi değil…
“Melâli anlamayan nesle aşina değiliz” der ya Hâşim; sanatı desteklemeyen nesiller de insana aşina değil.
Fransa’nın güneyinde yer alan Chauvet Mağarası’ndaki çizimler 32.000, Endonezya’nın Sulawesi Adası’nda bir mağarada bulunan kaya resimleri 40.000 yıl öncesinde insanlığın sanat ile ilişkisini tanımlıyor.
Kurtarıcı ya da iyileştirici olan postmodern dünyanın marketing söylemleriyle neo liberal vahşetin gölgesinde kaybolan, değeri dolara tahvil edilmesiyle ölçümlenen sanat üretimleri değil.
Yürek yangınlarıyla, insan acıları ve mutluluklarıyla, barış ve onur ve insana yakışır bir dünyanın sessiz çığlıklarıyla üretilen; söyleyecek hakiki sözleri olan sanat!
Artık gerçeği değil, hakikati arıyoruz!
Sıkıldım bu Temmuz’lardan. Sıralı, sırasız kayıplardan. Özdemir Asaf ustanın dediği gibi…
“Her gece birinin olmadığı gecedir.
Gecelerinizi karıştıracak gitgide
Olmayanlarınızın çoğalması.
Benim olmadığımı duyduğunuz bir gece
Korkacaksınız.”
Yazdım da iyi gelmedi bu yaz…
Belki bütün zamanların şarkılarını yazan Sezen Aksu’ya sığınma zamanı; ‘Begonvil’ ile başlayıp ‘Kutlama’yla bitsin bu Temmuz.
Bakarsın Ağustos’ta umut vardır. Ağustos’ta son yaz!