
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Muhalefeti eleştirdiğimde “Şimdi sırası mı?”, “Böyle konuşarak muhalefete zarar veriyorsun ” türü itirazlar alıyorum.
Peki muhalefeti niçin eleştiriyorum?
Esasında neyin tarafında, kimin karşısındayım?
Muhalif olmak ile bir şeye, kimseye karşı olmak arasında fark var.
Sanırım genel olarak bu ayrımı yapmakta zorlanıyoruz.
Halbuki bu ayrım çok önemli.
Çünkü esas olan neye, kime karşı olduğumuz değil, neyin tarafı olduğumuzdur.
Yani ne istemediğimiz değil, ne istediğimizdir bizi tanımlayan.
Peki neye karşıyım, kimin tarafındayım?
Müsaade ederseniz anlatayım.
Geçmişte arkadaşlık yaptığım, aynı kurumlarda çalıştığım yani aynı ideolojik mahallede beraber büyüdüğüm insanlar AK Parti ile iktidar oldular.
“Bunlar benim eski arkadaşlarım, olur böyle ufak tefek şeyler, büyük resme bakmak gerek” demedim.
Yolsuzluklara itiraz ettim.
Haksızlıklara, hukuksuzluklara isyan ettim.
‘Bizden onlardan’ ayrımına, ülke için çok kıymetli gördüğüm eşitlik, özgürlük, hukuk, liyakat hatta laiklik gibi değerlere aykırı politikalarına dilim döndüğünce itiraz ettim.
Karşı olduğum esasında Erdoğan değil onun bu değerlere aykırı politikalarıydı.
Dürüstlükten, ahlaktan, vicdandan, demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, adaletten, insan haklarından yoksun politikalarıydı.
Laikliği gerçek anlamı ile uygulama fırsatları varken bunu yapmayıp laikliği tahrip eden yaklaşımlarıydı.
Her alanda belirgin bir şekilde uyguladıkları ‘bizden ve onlardan’ ayrımıydı.
Liyakati hiçe sayan, adam kayırmayı esas alan politikalarıydı.
İnancı siyaset malzemesi yapmalarına şiddetle karşı çıktım.
Yani bu itirazlarıma kaynaklık eden şey tarafı olduğum, benimsediğim, kıymet verdiğim değerlerdi.
Bu değerlere aykırı politika izleyen bir partiye karşı olmak o partinin rakiplerinin tarafı olmak anlamına gelmeyeceği için kendimi hiçbir zaman muhalefet partilerinden birinin tarafı olarak konumlandırmadım.
İstedim ki muhalefet bu değerleri esas alan bir siyaset anlayışı benimsesin.
Fakat muhalefet bu değerleri hiçe sayıp, parti, mahalle, ideoloji çıkarını esas alan küçük hesaplara teslim oldu.
Mesela haklarında yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış kimseleri aday yapmaktan imtina etmedi.
Aday belirlerken liyakati esas alarak değil, eş, dost, ahbap çavuş, ideolojik yakınlık anlayışıyla hareket etti.
Sözde hepsi demokrat, hepsi özgürlükçü, hepsi eşitlikçi, hepsi liyakatten yana, laikliğe değer veriyor ama eylemde kimisi Kürtlerle bağ kuramıyor kimisi Kürtlerden başka kimseyle ilgilenmiyor.
Kimisi Türk milliyetçiliğine teslim olmuş bir başkası mezhepçiliğe.
Hiçbiri toplumun bütününe yönelik bir politika belirleyemiyor.
Dahası hepsi de Erdoğan’ın belirlediği kimlik, inanç mezhep, eksenli siyaset anlayışına teslim oldular.
Toplumun bütününe hitap edecek yeni bir siyaset anlayışı geliştiremediler.
İlk fırsatta savundukları değerlere aykırı hareket etmekten zerre kadar imtina etmediler.
Mesela daha dün CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu Eyüp Camii’nde Kur’an okudu.
Bu da kameralara alınıp medyaya servis edildi.
Kimse de çıkıp “O camide onlarca imam varken Kuran okumak bir belediye başkan adayının işi mi?” sorusunu sormuyor.
Kusura bakmayın ama bu davranış Erdoğan’ın topluma, ülkeye dayattığı siyaset anlayışına teslim olmaktır.
Dini, dindarlığı ülke siyasetinde belirleyici faktör yapmaya çalışanların değirmenine su taşımaktır.
“Ama ne yapalım toplum böyle şeylerden hoşlanıyor” dediğinizi duyar gibiyim.
O zaman Erdoğan yaptığında niçin karşı çıkıyoruz?
O da toplumun hoşuna giden şeyleri yapıyor?
Hani laiklik hassasiyetimiz?
Kaldı ki siyasetçilerin görevi topluma uymak değil, benimsedikleri değerlerin ülke için ne kadar önemli olduğuna toplumu ikna etmektir.
O değerler olmadan ülkenin nasıl bir felakete sürükleneceğini anlatıp, toplumu bu çizgiye çekmek yerine popülizme teslim olmak değer, ilke yoksunluğudur.
Bu, Erdoğan da olsa böyledir muhalefet mensupları da olsa böyledir.
Kaldı ki toplumun bu tür bir siyaset anlayışına prim verdiğine de zerre kadar inanmıyorum.
Muhalefet eleştirilerimde tek sorun kendimce kıymet verdiğim değerlere aykırı siyaset anlayışları değil.
Ülkenin bu hale gelmesinde de büyük sorumlulukları olduğunu düşünüyorum.
Yetersiz kaldılar.
Sağlıklı, işe yarar politika geliştiremediler.
Ülkenin gidişatını engelleyecek ne cesareti gösterebildiler ne de stratejik aklı.
Ülke büyük bir yıkıma sürüklenirken küçük, mahalle, parti çıkarı gözeten kasaba politikacısı anlayışına teslim oldular.
Yani demek istediğim: Ülke için hayati gördüğüm değerlere aykırı politika izleyen kendi arkadaşlarımı bile eleştirmekten imtina etmemişken bu değerleri hiçe sayan muhalefet karşısında suskun kalmamı beklemek pek hakkaniyetli bir yaklaşım değil.
Erdoğan veyahut AK Parti politikalarına hangi gerekçelerle karşı çıktıysam aynı gerekçelerle muhalefeti de eleştiriyorum.
Çünkü esas olan partiler değil benimsediğimiz değerlerdir.
Korunması gereken mahalle, grup, parti çıkarı değil, ülkenin yararıdır.
Evrensel değerler çerçevesinde ülke yararını esas almayan hangi parti, hangi grup, hangi siyasetçi olursa olsun eleştirmek, itiraz etmek bu tür siyaset anlayışına prim vermemek vatandaş olarak hepimizin görevidir.
Değer yoksunu siyaset anlayışının ülkeleri ne duruma getirdiğinin en acı örneği ülkemizin içinde bulunduğu durumdur.
Burada esas soru şu: bu değerlere aykırı politikaları nedeniyle Erdoğan’a karşı olanlar bu değerlere aykırı politika izleyen muhalefet partilerine niçin prim veriyor?
Muhalefet eleştirilerime “Muhalefete zarar veriyorsun” diyerek beni eleştirenler esas soru siz niçin eleştirmiyorsunuz?
Haklarında yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış kimseleri aday yapmaktan imtina etmeyen siyasetçilere hangi gerekçeyle alkış tutuyorsunuz?
Liyakati esas almayanları, eşitlikçi, özgürlükçü olmayanları, parti çıkarını ülke yararı önüne koyanları, ilk fırsatta laiklik hassasiyetini rafa kaldıranları niçin ve hangi gerekçeyle destekliyorsunuz ve bu yaklaşımınızdan ne umuyorsunuz?
Değer yoksunu bir siyaset anlayışının ülkeyi düzlüğe çıkaracağını sanıyorsanız korkarım büyük bir yanılgı içindesiniz
Ülkenin bu hale gelmesinin temel nedeni Erdoğan değil, onun bu değerleri hiçe sayan politikalarıdır.
Bilmem anlatabildim mi?