AB tarafı yalpalamayı bir kenara bırakarak, şu temel gerçekle yüzleşmeli: AB’nin geleceğine çok değerli katkılar yapan ‘kişilikli’, ‘özgüveni tam’, ‘umut veren’ bir Türkiye mi tam üye olacak; yoksa tersine, ‘sönük’ bir Türkiye mi?
Prof. Dr. Fahrettin Altun’un işaret ettiği nokta, AB’nin bu tür anlamsız ikilemlerden sıyrılarak, bizzat kendi içerisindeki kanaat önderlerinin işaret ettiği şekilde, Türkiye’nin üyeliğini hem kendi jeopolitik varlığı, hem de çok kültürlü geleceği için olmazsa olmaz bir konu olarak artık görmesi. AB ülkelerinin, Türkiye’yi artık bir ‘iç siyaset’ malzemesi yapmaktan kurtulup, geleceğin dünyasında, daha da sertleşecek küresel rekabet koşullarında, artık Türkiye ile işbirliğinin sağlayacağı geniş fırsatlara yoğunlaşması gerekiyor.