H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
Hiç kendi hayatınızla karşılaşmaktan korktunuz mu?
Perde de ya da sahnede hayatınızın replikleri akarken, o boşlukta tam da karnınızda bir karıncalanma hissettiniz mi?
O halde bu filmi seyretmeyin!
İhtimal ki sonuna kadar dayanamayacak ya da ‘çok abartmışlar’ diyerek, yüzünüzü aynadan başka tarafa çevireceksiniz.
‘Küçük Şeyler’ filminden bahsediyoruz.
Sinemamızın yalnızca dağıtım felaketine değil, Covid-19 salgınına kurban giden onlarca anlamlı filminden biri…
Kıvanç Sezer çekmiş. ‘Babamın Kanatları’ filmiyle başlayan doğru ve bağımsız iş yapma kararlılığını sürdüren bir yönetmen Sezer.
Filmde iyi oyucular var. Alican Yücesoy’un oyunsuz oyunculuğu ise gerçekten başarılı ve filmin gerçekçi diline güçlü bir katkıda bulunuyor.
Festivallerden hep ödülle dönen filmin asıl etki alanı ise aslında yakalarının rengi farklı olmayan, ancak bu sözcük oyunuyla uzun yıllardır yönetilebilir halde olan ‘beyaz yakalılar’ın hayatlarına uzatılan kamera…
Üst yönetimin elçisi olan orta kademe yöneticiler…
Testlerle bütün hayatı, insanları ve ilişkileri ölçümleyebildiklerini zannedenler…
Ortalığı kırıp geçirmeyi ‘değişim yönetimi’ adı altında pazarlayan ‘sonuç odaklı’ dahi çocuklar…
Kendisi aynı derde düşene kadar her iş felaketini ‘bunu bir fırsat olarak gör’ diye karşı tarafa satmaya çalışanlar…
İşten çıkartılmayı ‘bu şirketten zaten alacağımı almıştım’ cümlesiyle yumuşatmayı sevenler…
Kıvanç Sezer, iyi gözlemlediği bir dünyayı bütün gerçekliği ile yansıtmış.
Beyaz yakalı dünyanın bütün klişelerini kullanmış filmde…
Bu dünyanın instagram fotoğrafı özentisi hayatları…
Plazalarda makbul kabul edilen semtlerde ve ille de bir sitede olması gereken, boyundan büyük borca girerek ev alma hayalleri…
Sağlık fetişizmi, organik domates muhabbetleri, son beş yılın trendi glûten alerjisi…
Bütün bunlar özellikle filmin baş karakteri Onur’ların evinde yenen yemeğin sofra konuları; öyle büyük sözler söylemeden izleyicinin önüne bırakılıyor.
İçine girdiği ve ayrıldığı sistemde çok da bir şeyi değiştirmeyen insanın iç dünyasına yabancılaşırken, yüzeyde nasıl dik durmaya çalıştığı…
Bunu da tam olarak beceremediği için antidepresanlarla desteklemeyi normalleştirdiği…
O hayatların şifreleri..
Tabii ki aşklar ve evlilikler de bundan payını alıyor.
Çiftlerin misafir dışında çoğu kez tek başına ya da dışarıdan söylenen pide, pizza eşliğinde yedikleri akşam yemekleri bile üzerinde çok konuşulması gereken bu hayatın paydaları.
Bir de fildeki eksen karakterin çocukluğu var.
Bir küçük burjuva helikopter ailede önündeki her engel kaldırılıp dikensiz bir gül bahçesinde büyütülmeye çalışılan karakter, hayatın içinde gerçek bir problemle karşılaştığında yüzleşmek yerine sığınmayı tercih ediyor.
Nereye mi?
Nereyi bulursa oraya.
İşe girişlerde sorulan çılgın bir soru vardır; ‘Beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?’ diye.
Dünyanın en büyük yalanına inandırmanın ilk aşamasıdır bu…
‘Küçük Şeyler’ beş yıl sonranın dile getirilmekten en çok korkulan yanıtını veriyor.