
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
Yıldızların ömrü, büyük patlamalarla son bulurmuş.
Yıldız tozları samanyollarının, galaksinin dört bir yanına dağılır, yeni bir yıldız oluşturacak eski patlamış yıldızların tozlarını bulana dek gezerlermiş evrende…
Senarist/Yönetmen Harry Macqueen ikinci filminde bize insan yaşamındaki ‘Supernova‘yı anlatıyor.
İnsanların da yıldız yağmurları içinde kırılma zamanları var.
Ne zaman ve neden olacağı hiçbir hesaba sığmayan…
Yıldızlar bize uzak, yağmurlar yakın. Filmin ‘Little Bit of Rain‘ şarkısında söylendiği gibi…
‘Supernova‘ filmi yaşamını birlikte geçirmiş, bir yazar ve bir piyanist arkadaşın İngiltere’nin yeşil çayırlarında karavanlarıyla yaptığı yolculuğu anlatıyor.
Aşkla arkadaşlığın birlikte yaşandığı bu beraberlik, birinin alzheimer olmasıyla başka bir yola girmiştir.
Tusker geçmişini farkına vararak, her adımda yavaş yavaş yitirirken, Sam de geleceğini kaybetmektedir.
Hangisinin kaybı daha büyük? Acıları yarıştırmadan, hayatı ve ölümü sorgulamaya başlayan iki insanın geleceği nereye doğru evrilir?
En kıymetli şeyin birlikte geçirilen zaman olduğunu, insan neden sonuna geldiğinde anlamaya başlar?
Yönetmen ve oyuncular Colin Firth ile Stanley Tucci izleyiciyi sorudan soruya savurarak düşüncelerle baş başa bırakıyor.
Entrikalardan, nedensiz kötülerden, anormal bir lüks içinde yaşayan klişe tiplerden zihni bulanmış dizi izleyicilerine, başlangıçta izlemesi zor bir film gelse de yüzleşmekten korkmayan her sinemasever için hakiki bir sinema lezzeti sunuyor ‘Supernova.’
“Ara sıra yağmur yağdı ama sorun değil” diyor filmin şarkılarından birinde…
Özenle seçilmiş müzikler ‘Supernova‘da her sahneye değer katıyor.
Film sona erdiğinde buruk bir duyguyla içimizde yaşamaya devam ediyor.
Hilmi Yavuz ustanın o benzersiz mısraları takılıyor insanın zihnine; “Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız.”
Hastalıklar, ayrılıklar bilinmeyen bir cisim gibi yaklaştığında hayata; belleği ve aşkı kaybetmek üzere olan bir insan, anımsamak ve unutmak üzerine ne düşünür dersiniz?
Filmde Tusker için ailesinin eski arkadaşlarını toplayarak verdiği parti, Sam’in yaptıkları yalnızca çaresizliği ve acıyı büyütmekten başka hiçbir işe yaramıyor.
Belki asıl acı veren, insanların kendilerini senin için bir şey yapmak zorunda hissetmelerini, fark etmek.
Bazen kim olduğunu, bazen seni sen yapan aileni ve dostlarını unutmak. Yazmak için kelimelerini kaybetmek…
Kim daha bencildir, vazgeçmek isteyen mi, vazgeçmeye izin vermeyen mi?
Yönetmen Harry Macqueen bu ve benzeri sorularla bizi beyaz bir karavana bindirip, kırlarda bir taş evde, piyanonun tuşlarında gezdiriyor.
‘Supernova‘ kalanın hikâyesi mi, gidenin öyküsü mü karar vermek çok zor.
Belki filmde Tusker’ın küçük kıza söylediği gibi, “Soruların varsa, hiç bıkmadan sormalısın!“