ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynep.guvenunlu@gmail.com
“Biz erkeklerin kedilerden öğreneceği çok şey var: kibarlık, merak, düşmeyi bilmek boyun eğmemek, gerektiğinde burnunun dikine gitmek, icabında çekip gitmek, sürüden ve sürülerden uzak durmak, tasma takılmasına direnmek, özgürlükten vazgeçmemek… Bu kitap kedilerle aramızdaki yoldaşlık hikayesi. Kadınların anlaması zor.”
Bu satırlar Barış Soydan’ın ilk öykü kitabı ‘Kediler ve Erkekler’in arka kapağından. Kedilerin erkeklere verdiği hayat dersleri ise içerideki 11 öyküde saklı.
Eczacı karısı tarafından kediye dönüştürülen müzmin çapkın Aykut. Babasından miras kalan süper kedi sayesinde bütün hayallerine kavuşan genç mühendis Deniz. Kedisi Mia hastalanınca gizli sevgilisinden ayrılıp tekrar karısına dönen Koray… Hepsi sokakta her gün rastladığımız sıradan insanlar. Hayatlarını gerçeküstü bir maceraya çeviren ise kediler.
T24’te köşe yazarı olan, edebiyatla ilgili yazıları K24 ve Mesela sitelerinde yayınlanan, daha öncesinde Sabah gazetesinde yazı işleri müdürlüğü ve Turkishtime ve Power dergilerinde genel yayın yönetmenliği yapan gazeteci Barış Soydan Kediler ve Erkekler’i Diken’e anlattı.
Kediler ve erkekler diyerek kitabın adıyla bile okuru ters köşeye yatırıyorsunuz. Kedi kadınla köpek erkekle özdeşleştirilir. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
Doğru, öyle bir algı var. Bu algının tarihsel kökleri yok değil. Ortaçağ’daki cadı avında kara kediler büyücü kadınların işbirlikçisi olarak görülüp öldürülmüş mesela. Buna karşılık köpekler erkeğin yanında ava çıktığı için onun dostu bilinmiş. Fakat bu, tarihe ait bir klişe. Kara kedilerin uğursuz olmadığını öğreneli çok oldu. Erkek de artık ava çıkmıyor ya da çobanlık yapmıyor. Bugün bu klişeyi sürdürmek, cinsiyetçi bakışı savunmak olur. Buna rağmen okumuş kesimlerde bile geçerliliğini koruyor. Ekşi Sözlük’te kedi seven erkeklere aşağılayıcı bir tonlamayla ‘Meriç’ dediklerini gördüm geçenlerde.
Kedi sevenlerle köpek sevenleri net çizgilerle ayırır mısınız?
Köpek insanın en eski yoldaşı. 10 bin yıl önce evcilleştirilmiş ve hayatta kalma mücadelesinde insanın en büyük yardımcısı olmuş. Buna karşılık kedi hiçbir zaman evcilleştirilememiş. Evet, eski Mısır’da kedilerin insanların hayatında önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz ama köpeklerden farklı olarak yardımcı rolde değil, tanrı rolünde.
Köpekler ile kediler arasında türsel farklılıklar da var. Köpek sürü hayvanıdır ve sürünün liderine itaat eder. İnsanı da sürü lideri olarak gördüğü için itaatkardır. Buna karşılık kedinin sürüsü olmaz. Sürüsü olmadığı için kedilerin lideri olmaz. Kedilerin köpeklere göre daha az sadık, hatta nankör olmasının sebebi de bu. Ben kedilerin bu özelliğini seviyorum. Buradan giderek kedi severlerin otoriteyle problemli insanlar olduğunu, köpek severlerin hiyerarşiye, otoriteye daha uyumlu olduğunu söylemek mümkün mü? Belki…
Diğer yandan Amerika’daki Carroll Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre köpek severler daha dışa dönük, kedi severler daha içe dönükmüş. Bu nedenle kedi severlerin, entelektüel faaliyetlere, okumaya-yazmaya daha yatkın insanlar olduğunu söylüyor bu araştırma. Mantıksız değil.
Kediler kadınlara benzer mi sizce?
Sanılanın aksine kadınlar kedilere pek de benzemiyor bence. Kadınlar kediler gibi özgürlüğe düşkün müdür mesela? Pek değil. Türkiye’de kadına biçilen rol, özgürlüğüne düşkün kedi rolünden çok, sahibinin fırlattığı terliği getiren köpeğin rolüne benziyor.
Kadınların kediler gibi uyuşuk olduğu, tembellik yapmayı sevdiği klişesine gelince… Kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye’de gerçekten de çok düşük. İlk bakışta gerçekten de kadınlar para getiren bir işte çalışmayıp evde tembellik yapıyormuş gibi görünüyor.
Ama acaba gerçekten öyle mi? Kadınlar aslında evde boğaz tokluğuna bir sürü iş yapıyorlar. Kedileri boğaz tokluğuna çalıştıramazsınız. Kedi keyif düşkünüdür, kadınlar değil. Ama tabii her kedinin ayrı karakteri olduğunu unutmayalım. Depresifi de var neşelisi de, iyilikseveri de kötücülü de…
Sizin kedilerle ilişkiniz nasıl?
Eskiden, yani gençken savruk bir kedi babasıydım. Kedimin tuvaletini günlerce temizlemediğim, şehir veya yurtdışına gidip onu evde günlerce yalnız bıraktığım olurdu. Kediler miyavlaya miyavlaya, bağıra çağıra, tırmalaya tırmalaya bana iyi bir kedi babası olmayı öğretti.
Bundan en çok yararlanan tabii ki şimdiki kedim. Onun yediği önünde, yemediği arkasında… Ona sorsanız muhtemelen süper bir baba olduğumu söyler. Ama eski kedilerim çok şikayet ederdi, şüphem yok. Bir de, bugüne kadar bütün kedilerim dişiydi, sadece şimdiki kedim erkek.
Bilinçli bir tercih mi, öyle mi denk geldi?
Bundan önceki kedilerimin dişi olması bilinçli bir tercihti. Erkek kedi daha pistir, sağa sola işer diye yaygın bir kanı vardır bildiğiniz gibi. Yalan da değil. Onun etkisi.
Sağa sola işemek dışında başka fark var mı arada?
Erkek kediler dişilere göre daha saftirikmiş, bunu fark ettim. Belki o nedenle ‘Simo’yu mutlu etmemiz daha kolay oluyor. Öbür yandan erkek kediler dişilere göre daha kaprissiz… Ha bakın, kadınları kedilere benzeteceksek, buradan benzetebiliriz. İkisi de kaprislidir.
Genelde anlaşılmayan tarafın kadınlar, anlamayanın erkekler olduğu varsayılır. Kitabın arka kapağında bu ön kabule de karşı çıkıp “Biz erkeklerin kedilerden öğreneceği çok şey var” diyorsunuz. Siz kedilerden ne öğrendiniz?
Herkesin hayatta düştüğü, dibe vurduğu dönemler vardır. Benim de oldu, çevremdeki birçok erkeğin de. Düşünce dağıtmamayı, yeniden ayağa kalkmak üzere, dört ayak üzerine düşmek gerektiğini ben kedilerden öğrendim; ya da öğrendim demeyeyim de gördüm diyeyim…
Hayvanlar sahiplerine benzer, denir. Yıllardır yanımda olan kedilere baka baka sürülerden uzak durmak konusunda da onlardan bir şeyler öğrenmiş miyimdir acaba? Galiba kaptım bir şeyler.
Öylülerde mutlaka otobiyografik detaylar vardır ama sizden en çok iz taşıyan öykü hangisi?
Karısını beklenmedik bir anda kanserden kaybettikten sonra içine kapanan ve dertlerini mahallenin kabadayı erkek kedisiyle paylaşan adamı gerçek hayatta tanıdım mesela. O öykünün anlatıcısı olan Murat da bana çok benziyor. Ben de onun gibi iş icabı işadamlarıyla görüşe görüşe, onları yaza yaza halktan kopmuş, en yakınımdaki insanların acılarını bile görmez hale gelmiştim bir ara.
Ekonomi gazeteciliğinin böyle kötü bir yanı var; hayatınız plazalarda, Teşvikiye Camisi’ndeki cenaze törenlerinde geçince Türkiye’yi bundan ibaret sanıyorsunuz. Oysa bu ülkede cenazelerin yüzde 99’u kenar mahallelerdeki küçük camilerden kalkıyor.
Kendinize kedi babası diyecek kadar kedi seversiniz. Diğer hayvanlarla aranız nasıl?
Hayvanları çok severim, kim sevmez ki. Son dönemde papağanlar ve maymunlara karşı özel bir ilgim var. İnsan yaşlandıkça kendine benzeyen hayvanlara yöneliyor. Maymunlar ve papağanlar da bunların başında geliyor.
Kitapta Devlet Hayvan Hastaneleri kurulması için ‘change.org’da başlayan kampanyaya destek veriyorsunuz. O kampanya ne durumda?
Kampanya şimdilik 17 bin imzada. Bu sayı artmalı ki, siyasetçilere götürüp omuz vermelerini isteyebilelim. İstanbul’da devletin hayvanlara sağlık hizmeti sunduğu tek kurum Veterinerlik Fakültesi; o da son depremden sonra kapatıldı ve ne zaman hizmete gireceği bilinmiyor.
Hayvanlarımız hastalandığında özel kliniklere mahkumuz. Hastalık biraz ciddiyse, ortaya altından kalkılamayacak bir maliyet çıkıyor. Binlerce liralık faturayı ödemeyen hayvan severler, kedi-köpeklerinin ölümünü çaresizce izlemek zorunda kalıyorlar…
Biz, devletin bu topraklardaki ağaçlara karşı nasıl sorumluluğu varsa hayvanlara karşı da sorumluluk üstlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Nüfusu 1 milyonun üzerindeki illerde en az bir devlet hayvan hastanesi açılmalı. Sizin aracılığınızla Diken okurlarını da kampanyaya destek vermeye çağırmak isteriz.