ASLI İZMİRLİ
asliizmirli@diken.com.tr
Pazar sabahı saat 11:00’e yaklaşırken Kaz Dağları’nda Fazıl Say’ın konser vereceği alan hınca hınç doluydu. Konser alanına giden yola kilometreler kala park kuyruğu başlamış, kimi bölgelerde arabalar ikinci sırayı oluşturmuştu. CHP’nin İstanbul Kadıköy’den, Çanakkale Belediyesi’nin şehir merkezinden kaldırdığı otobüsler dışında onlarca farklı plakalı araç, konser alanının etrafında kilometrelerce dizilmişti. Araçların arasında yazlık sitelerden toplanıp gelenlerin otobüsleri, fotoğrafçılık kursu ve trekking topluluklarının dolmuşları da vardı.
Kamp sandalyelerini sırtlayıp konser alanına doğru yürüyenler, kucaklarında bebekleri ve köpekleriyle aileler, güneşli bir günün ihtiyaçlarını öngörerek soğuk sularını, şapkalarını, şemsiyelerini kapıp tam donanımlı gelenler…
Konser öncesi alanda heyecanlı ve hareketli bir kalabalık vardı. Aynı kalabalık Fazıl Say’a ‘dimdik duruşu’ için teşekkür eden Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın, “Lütfen sanata ve sanatçıya saygımız gereği sessiz bir şekilde konseri dinleyelim, tezahürata konserden sonra devam ederiz” sözleriyle sakinleşip yerini aldı.
Konser boyunca herkes sessizliği korumak için elinden geleni yaptı. Öyle ki, konser sırasında ‘itiş-kakış’ nedeniyle kavga etmeye başlayan iki amcayı sakinleştiren de dinleyicilerin sert uyarıları oldu.
Kitleyi görünce onur duyduğunu belirten Fazıl Say, konser boyunca birleştirici ve duyarlı bir tavır sergiledi. Gerek kendi besteleri ve çaldığı dünya klasikleriyle gerek her besteden önce yaptığı kısa açıklamalarla kitleyi ustaca ortak paydada birleştirdi. Tüm konseri pür dikkat dinleyen kitle, İzmir Marşı çaldığında coşkuyla Say’a eşlik etti.
Ülgür Gökhan’ın konser sonrası tezahüratlara devam etme sözü, konserin son parçası İzmir Marşı’ndan sonra alanın hızlıca boşaltılması için gösterilen çaba ile havada kaldı.
Alandaki dövizler arasında en çarpıcı olanlardan biri üzerinde “Altın vuruş’ yazandı. “Forests belong to squirrels not miners” (Ormanlar sincaplara aittir, madencilere değil) yazılı döviz de dikkat çekenlerden biriydi.
Konserin biterken gözüme kalabalıkta minik köpekleri Pirinç’i tutmaya çalışan bir aile ilişti. Neden orada olduklarını sorduğumda kızları İda’nın ismini yaşatmaya geldiklerini öğrendim. Yunan mitolojisine ait tanrıça Ida’nın, ismini Kaz Dağları’na (Ida Dağı) verdiğini tekrar belirtelim.
Yaklaşık 25 bin kişilik konser dağılırken bir tandem bisiklet fark ettim. Sonra bu iki kişilik bisikletin 25 yaşındaki görme engelli Zeynep ve pedal arkadaşına ait olduğunu öğrendim. Önde pedal arkadaşı, arkada Zeynep, iki buçuk günlük bir bisiklet yolculuğuyla İstanbul’dan gelmişler. İkili, engelleri aşarak pedal çevirme amacıyla yola çıkan, Engelsiz Pedal Derneği’nin üyeleri. Dernek olarak daha fazla gönüllüye ihtiyaç duyduklarını söyleyen Zeynep ve arkadaşıyla kısa bir muhabbetten sonra sarılıp birbirimize iyi pazarlar diledik ve ayrıldık.
Fazıl Say’ın Kaz Dağları’nda yaşananlara dünyanın dikkatini çekmek için bu konseri vermesi sembolik açıdan son derece önemliydi. Ana motivasyonu doğaya sahip çıkmak olan 25 bin kişinin çoğu için ise Fazıl Say harika bir bahaneydi. Kalabalığın içinde bastonuyla yürüyen, Bursa’dan doğayı korumak için geldiğini, bu bahaneyle Fazıl Say’ı da dinlemiş olduğunu söyleyen Fatma teyze güzel bir örnekti.
İzmir Bostanlı’dan önceki gece yola çıkarak sabah 05:00’te Kaz Dağları’na ulaşan yoga stüdyosu sahibi Murat bey, “İnsanların burada toplanması çok doğal ancak Fazıl Say birleştirici bir unsur oldu” dedi. Say’ın 2014’te Kayseri’nin küçük bir köyü olan Karaözü’nde verdiği konseri anımsatarak bu iki konserin birbirini tamamladığını düşündüğünü söyledi. Daha Sonra Murat beyin arabasında boş yeri olduğu için üç kişinin daha ona İzmir yolu boyunca eşlik ettiğini öğrendim.
Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Ayris, “İnsanlar medya sayesinde burada 24 gündür ne olduğuna dair az buçuk bilgiye sahip. Ancak önemli olan buraya gelip iki saat konser dinlemek ve Türk bayrağı sallayıp gitmek değil. Konser sonrası beraber madene yürümek de bir fikir olabilirdi mesela” diyerek yapılabilecekler hakkındaki fikrini söyledi.
Etkinliği bir direniş sembolü olarak görenler de vardı. İstanbul’dan gelen Fatma hanım için bu süreç, İmamoğlu ile başlayan, halkın sonunda bulunduğu ortama sahip çıkmaya başladığı sürecin bir parçasıydı. İmamoğlu herkese umut olmuştu. Fatma hanım, “Başkaldırı başladı artık kimse durduramaz” diyerek konsere geldiği aracı aramaya gitti.
Demokratik üniversite savunması ile yola çıkan bağımsız gençlik örgütü Diren Üniversite üyesi Ayşegül ise “Kapitalizmin yok ediciliğine karşı hayatı savunmaya geldik” dedi.
Bisikletleriyle ilerleyebilmek için kalabalığın biraz dağılmasını bekleyen bir grup kampçı gözüme ilişti. Ekibin Rotamız Çırpılar Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü’nün Kaz Dağları’nda düzenli kamp yapan üyeleri olduğunu öğrendim. 15 gün önce de Su ve Vicdan Nöbeti için burada olduklarını, doğanın ve ormanın sevdalısı olduklarını belirten grup, bu yörenin insanları olarak Kaz Dağları’na sahip çıkmaya geldiklerini söylediler.
Henüz sözleri olmadığı için kalabalık, Say’ın bestelediği Kaz Dağları Marşı’na eşlik edemedi. Ancak Fransız besteci Erik Satie’nin Gnossienne’ine ağaçların arasından eşlik eden bir kuş, konserin anlamlı detaylarındandı. Hepimize Kaz Dağları’nda maden çıkarmak için yaşam alanı katledilen hayvanları bir kez daha hatırlattı.