ECE PİROĞLU
ecepiroglu@diken.com.tr
@EcePIROGLU
‘Kurak Günler’ ve ‘Kerr’ gibi ödüllü filmlerde yönetmen yardımcılığı yaparken Belmin Söylemez’in keşfiyle oyunculuğa ilk adımını ‘Ayna Ayna’ filmiyle atan Manolya Maya, bir hafta içinde bu kararı aldığını söylüyor. İlk filmiyle İstanbul Film Festivali’nde ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülüne layık görülen Maya ile sinemayı ve oyunculuğa geçiş sürecini konuştuk.

Belmin Söylemez’in Haşmet Topaloğlu’yla birlikte yazıp yönettiği ‘Ayna Ayna’ filminin ekibinde yönetmen yardımcısı olarak görev yaparken çekimlere iki hafta kala başrollerden birisini canlandırması için Söylemez’den teklif alan Maya, bir hafta sonra kendini kameranın önünde bulduğunu anlatıyor.
Günümüz İstanbul’unda geçen ve bir çok kadının bağımsız olarak ayakta kalmak için mücadele verdiği filmde, baskıcı babasından kurtulup oyuncu olma hayali kuran işletme öğrencisi ‘Aylin’i canlandıran Maya, Aylin’le birlikte oyunculuğu öğrenmeye kalktığını belirtiyor.
Başrolleri paylaştığı Laçin Ceylan ve Şenay Aydın’la birlikte İstanbul Film Festivali’nde ‘En iyi kadın oyuncu‘ ödülüne layık görülen Maya ile oyunculuğa geçiş sürecini ve sinemaya olan tutkusunu konuştuk.
Manolya Maya kimdir?
Ben kendimi oyuncu ya da yardımcı yönetmenlikten önce ‘sinemacı’ olarak tanımlamayı seviyorum. 10 yaşından beri sinemayla ilgileniyorum ve sinemayla ilgili bir şey yapmak zorundayım diye büyüdüm. Üniversitedeyken sinemanın kurumsal taraflarında çalışmaya başlamıştım. Sinema yazarlığı ve editörlük yaptıktan sonra setlere attım kendimi. Setlerde çok uzun süre reji asistanlığı yaptım. Bu arada yapımda, senaryo taraflarında çalıştığım da oldu. O yüzden bu konuda hala kendimi çok kısıtlamak istemiyorum.

Sete iki hafta kala teklif geldi
Yönetmenlikten oyunculuğa geçiş süreci nasıl oldu?
Belmin’in yardımcı yönetmeni olarak başladım projeye. Filmin ön aşamasında bir sürü ‘audition‘ çektik, senaryoya çalıştık, mekan baktık vs. Sete iki hafta gibi bir süre kalmıştı ama o sırada Belmin’in kafasında benimle ilgili bir şeyler oluşmaya başlamıştı sadece çaktırmamaya çalışıyordu. Arada fotoğraflarımı çekerdi, beni audition kamerasının önüne koyardı ve oyunculara sorduğu şeyleri bana da sorardı. Bunlara şaka olarak yaptığını sanırdım ama öyle değilmiş, bana böyle bir teklifle geldi.
Bir hafta sonra setteydim
Teklif karşısında nasıl hissettiniz, tepkiniz ne oldu?
Daha önce hiç kameranın karşısına geçmemiştim o zamana kadar. Ama bunu ‘asla yapmam’ demiyordum. Sadece oyunculuk biraz emek isteyen bir şey ve yapacaksam eğitimini alarak yapmak isterdim. Ondan önce Belmin çıkmış oldu karşıma. Belmin’e kendimden çok güvendim. Hayranı olduğum bir yönetmen, senaristlerden Haşmet Topaloğlu da aynı şekilde. Bunlar güveniyorsa bir bildikleri vardır diye düşündüm ve kendimi bir hafta sonra sette buldum.
Nasıldı ilk oyunculuk deneyiminiz?
Açıkçası başlangıçta çok garip geldi. Çünkü kamera arkası başka bir mevzuydu. Daha matematiksel bir iş olarak düşünüyordum reji asistanlığını. Oyunculuktan sonra hayat tarzında, davranışlarında, sosyal medya kullanımında vs hayatın günlük yaşamına etki eden değişiklikler yapmak durumunda kalabiliyormuşsun bunu fark ettim. Ancak çok güzel bir set geçirdik. Karşılıklı herkes birbirinden memnun kaldı. Ben de bunu yaparken aslında eğlendiğimi farkettim. O da bana bu işin doğru olduğunu gösterdi.
Festivalden sonra hemen teklif geldi
O zaman artık oyunculuktan devam mı?
Festivalden sonra zaten bir uzun metraj geldi. Bağımsız bir ilk filmin başrolü. Yönetmenle çok iyi anlaştık. Şimdi ona hazırlanıyorum.
Oyuncu olmasaydınız yolunuza nasıl devam ederdiniz?
Senaryo yazmak ve gün sonunda onu çekmek arzum. Oyunculuğun buna engel olacağını düşünmüyorum. Hatta daha önce yardımcı yönetmenlik yapmam ve senaryo yazmam oyunculuğumu pozitif anlamda çok etkiledi. Bir karakter oluştururken hatta bir gün bir şey çekersem de bunun bana çok faydalı olacağına eminim. Hatta yönetmenlerin de bir kere oyunculuğu deneyimlemelerini çok isterim. O tarafı çok biliyor gibi görünüyoruz hepimiz ama tam olarak anlayamıyormuşsun. O yüzden genel olarak yine hala kendimi sinemacı olarak adlandırıp birbirini besleyecek tarafları yapma konusunsa kendime izin veriyorum.

10 yaşında sürekli film izleyen çocuktum
Sinemaya olan ilginiz nasıl başladı?
İlk çıkış noktasını hatırlamıyorum ama 10 yaşına geldiğim zaman sürekli film izleyen bir çocuğa dönüşmüştüm. İkizimle her gün üç tane korku filmi izliyorduk. Sonra annem fark etti sinemayla olan ilişkimizi ve ‘Forrest Gump’, ‘Yeşil Yol’, ‘Schindler’in Listesi’ gibi kült filmleri önermeye başladı. Bunları izledikten sonra sinemada korku filmlerinin dışında inanılmaz bir dünya varmış diye şok olduğumuzu hatırlıyorum. Hatırladığım ilk eşik benim için Haneke’nin ‘Funny Games’ filmiydi. 13-14 yaşlarında anlayacak durumda değildim o filmi ama bana yaptığı şeyi hala hatırlıyorum. O yaşlarda Haneke hayranı oldum. Hiçbirini kesinlikle anlamıyorduk ama onu anlamaya çalışmak, ondan bahsetmek de çok hoşuma gidiyordu. O noktadan sonra artık bağımsız sinema dediğimiz şey bir tür tutkuya dönüştü.
Ne güzel, aileniz sinemaya olan ilginize destek çıkmış…
Ailemden destek gördüm evet. Annem ben oyunculuk yaptıktan sonra ‘biliyordum‘ oldu. Taşlar yerine oturdu annem için. Ne yaparsanız yapın kamera arkasında ne yaptığınızı tam olarak anlatamıyorsunuz. Çok uzun senelerim aileme ne yaptığımı anlatmakla geçti. Buna rağmen ara ara ‘oynuyor musun’ diye sorular gelirdi aileden. Ama oyunculuk açıklaması çok kolay bir şey o yüzden bir rahatlama oldu herkeste.
Kurak Günler ve Kerr gibi ödüllü filmlerin setinde çalışmak nasıldı?
Çok iyi filmlerin setlerinde çalışmak çok zevkli bir şey. Ama özellikle Kerr ve Kurak Günler’de çalıştığım için çok mutluyum. Tayfun Pirselimoğlu ve Emin Alper hayranı olduğum yönetmenler. Onları senaryo aşamasından filmi bitirme aşamasına kadar izleyebilmek harikaydı. Sette nasıl olduklarını görmek eğitim gibi bir şey açıkçası. Bu tarz işler çok motive ediyor. Ve maalesef çok da fazla değiller.
Zor başlangıç oldu
İlk oyunculuk deneyiminizde ‘En iyi kadın oyuncu’ seçildiniz, nasıl hissettiriyor?
Biraz zor bir başlangıç oldu galiba. Güvendiğiniz kişilerden onay almış olma hissi bir şeyleri doğru yaptığınızı gösteriyor. Aynanın karşısına geçip ‘sen iyisin’ demek başka bir şey ama gerçekten güvendiğiniz ve size onay borcu olmayan, çıkar sağlamayacak insanların gelip sizi takdir ediyor olması kendinize söylediğiniz cümlelerden bile büyük olabiliyor bazen. Benim için de öyle oldu.

Filme başladığımda başka, bitirdiğimde başka Manolya’ydım
Aylin ve Manolya’nın hikayesi de biraz birbirine benziyor sanki…
Bence benim Aylin olarak seçilmemin sebebi bu ortak yanlar. Filmin başındaki Aylin’le sonundaki Aylin arasında bir fark var. Aylin’in o A noktasından B noktasına gidişini Manolya olarak ben de yaşadım. Filme başladığım zaman başka bir Manolya’ydım bitirdiğimde başka bir Manolya. Bence Belmin benim bunu yaşamamı istedi. Çok kaba özetle, oyuncu olmak isteyen ama içine kapanık, sesi çıkmayan bir karakter Aylin. Genç bir kadın, İstanbul’da okuyor, kendini duyurmak istiyor ama bir yandan para da kazanmak istiyor. Bunların benden hiçbir farkı yoktu. Aylin oyunculuk eğitimi alırken ben gerçekten oyunculuk eğitimi alıyordum. Biz Aylin’le beraber aslında oyunculuğu öğrenmeye kalktık. Bir yandan tabii ki Aylin’in de benim de öğrendiğim bambaşka şeyler oldu. Özgüvenle, sesini bulmakla, dayanışmayla ilgili. İkimiz de bir sürü ders alıp çıktık Ayna Ayna’dan.

Eşitlenmeye çok yaklaşıyoruz
Sinemada ve ödül törenlerinde artık ‘kadınların temsili’ artıyor. Daha fazla kadın filmi ve kadın yönetmenleri sahnede görüyoruz. İstanbul Film Festivali’ne de kadınlar ön plandaydı…
Benim için sevindirici bir değişim. Hem görünürlüğü arttı kadınların hem daha çok alan açılmasına izin verilmeye başlandı. Sette çalışan kadın sayıları oran olarak çok arttı. Kadın yönetmenlerin destekleri daha fazla arttı. Bu arada artık erkeklerden daha çok ödül, destek alıyorlar değiller hala. Sadece eşitlenmeye çok yaklaşıyoruz gibi hissediyorum. O yüzden umutluyum.
Bu yaşadıklarımızın sinemada bir karşılığı olmalı
Türk sinemasının şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İyi bir yere gidiyor gibi görünmüyoruz. Nitelik olarak çok kötü durumda ama bunu da yönetmenlere veya senaristlere atfetmiyorum. Ekonomik kriz sinemada da inanılmaz hissediliyor. Artık film çekmek çok zor ve para hayal gücünü kısıtlayan bir şey. Senaryo yazarken bile insanın artık eli gitmiyor bir mekan dahi yazmaya. Az oyuncu olsun, az mekan görelim, kalabalıkta ya da büyük kamerayla çekmeyelim gibi uzayıp gidiyor. Zaten iyi destek alabileceğiniz çok az fon kaynağı var. Onlardan da alacağınız kesin değil. Ki almak için muhtemelen bir oto sansüre ihtiyacınız olacak. Büyük bir muammaya dönüşüyor film çekmek. Şu an uzun metraj çeken insan gördüğüm zaman çok şaşırıyorum ve mutlu oluyorum.
İyi filmler çok azaldı. Biraz da tekrara düştü. Artık yeni bir şey yapmak gerekiyor. O yüzden beğensem de beğenmesem de şehirde geçen filmler artık daha çekici gelmeye başladı. Bugünkü halimizi anlatan ya da bizim çevremizde gördüğümüz insanların dertlerini anlatan filmleri beğenmesem bile takdir ediyorum. Çok yoğun ve garip zamanlardan geçiyoruz bunun da sinemada bir karşılığı olması gerekiyor artık. Bence öyle bir sinema doğacak yakında. Bir krizdeyiz ve bu krizler genelde sinema için bir eşik oluyor ve sonra yeni dalgalar, akımlar doğmaya başlıyor. Çünkü belli ki bittik. Artık birbirini tekrar eden vasat filmlere tamah eder olduk. Şu an bir avuç yönetmenin film çekmesini bekliyoruz ülkece. Onlar bir film çekse de iyi film izlesek, onlar çekse de yurt dışında temsil edilsek diye.
Türkiye’den sevdiğiniz yönetmenler kimler?
Emin Alper ve Tayfun Pirselimoğlu’nun hayranıydım zaten onlar dışında Pelin Esmer’in film çekmesini dört gözle bekliyorum. Ceylan Özgün Özçelik, Emine Emel Balcı, Emine Yıldırım, Özcan Alper, Yeşim Ustaoğlu, Senem Tüzen, Selman Nacar da aynı şekilde. Kişisel olarak da bir kısmını tanıyorum ve o da beni daha çok heyecanlandırıyor.

Şu an hazırlandığınız filmde nasıl bir karakteri oynayacaksınız?
Manolya’dan bir şeyler olan ama Manolya’ya en uzak şeyleri oynamak isterdim. Bana o kadar uzak olsun ki karakter ben o karakteri oluşturmaya çalışayım. Ne kadar başkaysa benden o kadar eğleneceğimi hissediyorum. Şu an hazırlandığım filmde biraz öyle. Fiziksel olarak, yaşadığı yer ve hobileri açısından bana benzeyen ama kafa yapısı ve davranışları bana çok uzak bir karakter.
Sinema alanında çalışmak, oyuncu olmak isteyen gençlere sektörün iki tarafını da bilen birisi olarak ne önerirsiniz?
Önce girmek isteyen herkese iki sene parasız çalışacaksın denir, o kişi de kabul ederse girerdi sektöre. Bu uzun süre doğruydu fakat biraz dijital platformların iş imkanları da değiştirdi bu durumu. Usta-çırak ilişkileriyle çok sömürüldü bağımsız sinema çalışanları. Ama bugün ‘parasız başlayacaksın’ durumu yok. O yüzden kimseyi dinlememek gerekiyor. Oyunculuk konusunda da öyle. Ben biraz kendimi şanslı hissediyorum, harika bir yönetmenin eline düşmüş bulundum. Ama ben de kaygı doluydum, bana da her gün aynı şeyler söyleniyordu. Ama tabii bu işin maalesef çok büyük kısmı CV hazırlamakla değil, network’le ilerliyor. O yüzden birilerini tanıyor olmak önemli.
Pes etseydim kendime çok kızardım
Nasıl tanıyabilirler?
O birilerinin gittiği yerlere gitmek, o birilerine yüzünü unutturmamak, sosyal medyanı buna göre kullanmak, sosyal çevreni buna göre düzenlemek ve biraz da dişli olmak, inat etmek gerekiyor. Bazen bunun için parasız çalışman gerekebilir. İyi bir yönetmenle çalışmak için bir sürü şeyi göze alman da gerekebilir. Siz işinizi çok iyi yapsanız da uzaklardan sesiniz duyulmuyor. Gidip onlara işinizi çok iyi yaptığınızı ve onlarla da yapmak istediğinizi on kere söylemeniz gerekiyor. Kimseye pes et, bu işe girme demem. Ben girdiğim zaman 21 yaşındaydım. Ben yaptım oldu olarak görmüyorum, ben de çok yolun başındayım ama o zamanlar birileri bana bunu söylediği zaman pes etseydim bugünkü Manolya olarak kendime çok kızardım.