MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
Son yıllarda kalp ve böbrek hastalıklarının birlikte görülme sıklığı artıyor. Bu duruma ‘kardiyorenal sendrom’ diyen tıp dünyası meselenin üzerinde ciddiyetle duruyor. Çünkü birindeki bozulma, diğerini de etkiliyor.

Her iki organ da kanla ilgili. Kalp kanın vücutta dolaşmasını (hareketini) sağlarken böbrekler kandaki atıkları temizliyor. Böbrekler ayrıca idrar yoluyla vücuttan ne kadar tuz ve su atılacağını kontrol ediyor. Bu da kan basıncını (tansiyon) ve ne kadar sıvı tutulduğunu etkiliyor.
Diğer yandan hem kalp hem böbrekler özelleşmiş damar yapısı bulunan organlar. Bu nedenle her iki organda hasarlanma yapan faktörler benzer. Literatürde böbrek hastalığı, kalp hastalığının eşdeğeri olarak kabul ediliyor.
Kardiyorenal sendrom (KRS), kalp veya böbreklerden birindeki akut veya kronik işlev bozukluğunun, diğer organda da bozulmaya yol açması olarak tanımlanıyor. KRS kompleks mekanizmaların etkisiyle ortaya çıksa da ileri yaşlardaki kişilerde, diyabet veya hipertansiyon gibi kronik hastalıkları olanlarda sık görülüyor.
Bu giderek büyüyen soruna dikkat çekmek için Türk Böbrek Vakfı (TBV), Türk Kalp Vakfı (TKV) ve Türk Nefroloji Derneği bir araya geldi. Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aydın Türkmen, TBV Danışma Meclisi üyesi, nefroloji uzmanı Doç. Dr. Nadir Alpay, TKV Kardiyoloji uzmanı Dr. Hüseyin Deniz Kılıç, Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, Türk Kalp Vakfı Başkanı Kenan Güven meselenin ciddiyetine dikkat çekti.

Dünyada yaklaşık 700 milyon insan kronik böbrek hastalığı, 500 milyon insan tip iki diyabet, 64 milyon insan da kalp yetersizliği hastası. Türkiye’den veriler de korkutucu. Her altı kişiden biri (yüzde 17 civarında) böbrek yetersizliği sorunu yaşıyor. Her altı yedi kişiden biri diyabet (yüzde 13-15 civarında), hipertansiyon sıklığımız daha da fazla; her üç kişiden biri (yüzde 32).
‘Kalp ve böbrek aralarında konuşuyor’
Prof. Dr. Türkmen, kalp ve böbreğin aralarında konuştuklarını söyledi: “Birinin sağlığı kötü olursa öteki bundan mutlaka olumsuz etkileniyor.”
Tüm bu hastalıkların önemsenmesi gerektiğini vurgulayan Türkmen, şöyle devam etti: “Bu hastalıklar önemsenmez ve yeterli tedavi edilmezse sonuçları çok kötü oluyor. Yaşam sürelerini kısaltıyor. Çünkü her üç hastalıkta da hasta son döneme ulaşırsa diyalize giriyor, kalp yetersizliği, kalp krizleri, inmeler, felçler oluyor. Hastaların hayatı tehlikeye giriyor. Bunları zamanında saptayıp önlem alabilirsek ölümleri azaltabiliriz. Son 10 senede bu konuda ilaç sektörü çok iyi ilaçlar geliştirdi.”
Böbrek yetersizliği beş evreye ayrılıyor. Beşinci ve son evre diyalize girilmesi gereken en ağır tablo. Evre üç ve dört hastaları genellikle belirtileri çok ağır olmadığı için hekime ulaşmakta çok zorlanıyorlar. Türkmen, hastaların bu aşamada yakalanması halinde diyalize giden süreci önlemenin mümkün olduğunu söyledi: “Özellikle hipertansiyon ve diyabet, kronik böbrek yetersizliklerinin altındaki iki temel neden. Türkiye’de yaklaşık 80-90 bin evre beş kronik böbrek yetmezliği hastası var. Evre üç, dörtteyse yaklaşık 2,5- 3 milyon hasta. Yani diyabeti, hipertansiyonu orada iyi tedavi edip önünü kesersek, bu hastaların diyalize girmesini engelleyebiliyoruz.”
Mikroalbümin testiyle erken evrede yakalamak mümkün
Diyalize giren hastaların yılda yaklaşık yüzde 10’unun vefat ettiğini belirten Türkmen “Özellikle kalp damar hastalıkları yüzünden kaybediyoruz” dedi.
Doç. Dr. Alpay, kronik böbrek hastalarının yüzde 34’ünde diyabet, yüzde 27’sinde hipertansiyon bulunduğunu söyledi. Dolayısıyla iki hastalığın erken evrede ve etkin tedavi edilmesiyle kalp ve böbrekle ilgili komplikasyonları önlemek mümkün.
Böbrek fonksiyonlarını ölçmenin bir yolu da mikroalbümin idrar testi. Bu test idrarda küçük (veya mikro) miktarlarda albümin olup olmadığına bakıyor. Düzenli idrar testlerinde saptanamayan mikro düzeydeki albümin, böbrek hastalığının bir işareti olabiliyor. Taramanın önemli olduğunu belirten Alpay, böbrek hastalıkları riskini saptamak ya da yakalamak için bu basit testi öneriyor.
Kronik böbrek hastalarının yarısı kalpten ölüyor
TKV kardiyoloji uzmanı Dr. Hüseyin Deniz Kılıç, kronik böbrek yetersizliği olanların yüzde 40-50’sinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle kaybedildiğini söyledi. Orta düzeyde böbrek yetmezliği olanlarda bile kalp ve damar hastalıkları riskinin artmaya başladığını belirten Kılıç şöyle devam etti:
“Kronik böbrek yetersizliği kardiyovasküler hastalıklar açısından ciddi bir risk faktörü. Kardiyovasküler hastalıkların riski, ağırlığına göre iki ile dört kat arasında artırabiliyor.
Kronik böbrek yetersizliğinde kalp kasında kalınlaşma, kalbin damar tabakalarında fonksiyon bozukluğu gibi zaman içerisinde kalp krizi ve kalp yetmezliğine giden durumlar tetiklenebiliyor.
Biz kardiyolog olarak kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda bir takım zorluklarla karşılaşıyoruz. Mesela bir akut miyokart enfarktüsü hastada böbrek yetmezliği de varsa olmayana göre yüzde 60 daha ölümcül seyrediyor.”
Kılıç böbrek yetersizliği olanlara koroner anjiyografi yapmaktan çekindiklerini söyledi. İşlem sırasında kullanılan kontrast maddeler böbrek fonksiyon bozukluğu başlayanlarda ciddi şekilde bozulmasına sebep oluyor. Kılıç, “Çok zorunda kalmadıkça bu hastalara yapmaktan kaçıyoruz” dedi.
Kardiyologların bu hastalarda kullanmaktan kaçındıkları bir diğer ilaç grubuysa kan sulandırıcılar (pıhtı eritici). Kan sulandırıcılarının böbrek yetersizliği hastalarında birikebildiğini anlatan Kılıç, bunun bir takım kanamaların ortaya çıkmasına sebep olabildiğini söyledi. Kalp yetersizliği ve hipertansiyon ilaçları, diüretikler de böbrek yetmezliği hastalarında istenmeyen etkileri nedeniyle kullanılmaktan kaçınılıyor.
Böbrek yetersizliği ayrıca ritim bozukluklarına, yaygın damar kireçlenmesine, damar fonksiyonlarının bozulmasına zemin hazırlıyor. Bir başka etkisi anemi. Anemi kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarını bozuyor.