H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Tiyatro
insanatinart@gmail.com
Kederini de çizdi mutluluğunu da…
Kaderini çizemedi tuvale…
Görmemek için acılarını, daha yaşarken gözlerini kapattı.
Yaptığı resimlerden de güzeldi.
Ömrünün en büyük aşkı, iki yaprakla mühürlenmişti.
Cesur kadın diye tanındı.
Keşke cesur olmak zorunda kalmasaydı.
Bir büyük aşkı hapisteydi yıllarca, bir diğeri gönlünden sürgündü…
Kadıköy Halk Tiyatrosu, pandemi günlerinin emeği ve ürünü ‘Celile, Nazım Hikmet’in Annesi‘ oyunuyla, sahne üzerinde izleyicilere ‘namuslu‘ bir metin sunuyor.
Çeşitli anı kitaplarında ya da kurgu romanlarda adı geçse de Celile hanım oğlu Nazım’ın isminin gölgesinde kalmış bir ressam…
Sattığı resimleri “Bu resmi yatak odanıza değil salona asın” diyen sanatçı bir kadın…
Fırtınalı bir yaşamı var.
Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında Avrupa’nın çeşitli kentlerinde eğitimler alıyor… Paşa kızı… Saraya döndükten sonra da resim eğitimine saraydaki bir İtalyan ressamla devam ediyor.
Mutsuz bir ayrılıkla biten evliliğinden, ressam Balaban’ın deyişiyle ‘Şair Baba‘ Nazım Hikmet doğuyor.
Uzun süre tarihin sayfaları arasında kalan bir aşk yaşıyor…
Nazım karşıdır bu aşka, edebiyat öğretmenidir çünkü Kemal…
Ama yıllar sonra Yahya Kemal için şu satırları da yazıyor Nazım; Kimdir diye sordum / ben geçenlere / dediler bir şair küskündür şehre…
Türk şiirine ‘Issız Gemi‘yi, ‘Erenköy’de Bahar‘ı, Türk Musikîsine ‘Şarkı‘ gibi dillerimizde unutulmayan eserleri nakşeden Yahya Kemal… Celile hanıma duyduğu büyük aşkın içinde yeniden doğuyor.
19 Ağustos 1930’da Sirkeci Garı’nda hatıra verilen iki yaprakla sona eren bir aşk…
1958 yılında ölümünden sonra Yahya Kemal’in evrakları arasında üzerine, “Veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir” notu yazılı olarak bulunan iki kuru yaprak…
“Kalbim yine üzgün seni andım da derinden;
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!”
Üç ömrün hikayesi Celile…
Sanatçı Ayşegül Yalçıner, Ali Yalçıner’in yazıp yönettiği oyunda kimi zaman gözleri dolarak, kimi zaman rimelleri akarken elleri titreyerek; duygudan duyguya savrulup, zamanlar içinde gezerek, Celile hanımın hayatını anlatıyor.
Celile hanım hayatı sahnede oğlu Nazım’ın gölgesiyle birlikte akıyor…
Ayşegül Yalçıner’in, Nazım’ın kuşpalazından ölen kardeşinin doğumunu canlandırdığı sahne olağanüstü başarılı…
Oyun metninde birkaç kez tekrarlanan ‘Kadın olmak zor‘ cümlesini her saniyesinde yaşatan bu sahne, Celile hanımı tek bir kimlikten sıyırıp; ölüm orucunda bir şairin annesi, aşkı için toplumu karşısına alan bir kadın, sanatıyla ve bilgisiyle entelektüel bir aydın gibi, birbirinden farklı kadın profillerinin sembolü biçimine dönüştürüyor.
Sanıyorum ilk kez ‘Ankara Birlik Tiyatrosu‘ndaki bir ustadan duymuştum ‘namuslu bir tiyatro metni‘ ifadesini…
Ali Yalçıner’in oyun metni tam da böyle… Rejisi oldukça sade olan oyun, Celile hanımın sahnede büyümesini kolaylaştırıyor.
Oyunu izlediğimiz ‘Şişli Tiyatrosu‘ için de birkaç söz etmeden geçmek olmaz.
Öncelikle burası bir tiyatro salonu. Garajdan bozma, depodan olma değil.
Genetiğinde tiyatro mimarisini taşıyan bu salon 1972’den bu yana İstanbul halkına hizmet ediyor.
Sahipleri başka bir şey yapmayı düşünmemişler. Pekcan Koşar’dan, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, Ali Poyrazoğlu gibi ustalara kadar pek çok ismi ağırlayan salon, arada bir on yılı boş geçirse de yine, yeni, yeniden tiyatro salonu olarak sanatçıların ve tiyatro severlerin hizmetinde…
Sayın Ekrem İmamoğlu’na duyurulur. İstanbul’da tapusunda ‘Tiyatro Salonu‘ yazan bu yapıya sahip çıkmayı, destek vermeyi unutmayın, göz ardı etmeyin lütfen.
Tiyatro insanı insan eder.
Oyunun sonunda Ayşegül Yalçıner hanımefendinin ettiği birkaç cümle de çok önemiydi.
“Bu koltukların her birinin dolu olması, salgın günlerinde umudu sarsılan ve çok zor günler geçiren tiyatrolar için çok önemli” diyerek, seyircilere teşekkür etti.
Sanat severler olarak, bu sezon sahneleri, hele kendi yağıyla kavrulan, seyircisiyle yaşayan, dışarıdan desteği olmayan sahneleri ve grupları yalnız bırakmamak hepimiz için namus borcu sanıyorum.