• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İyilerin ve haklıların kazanacağı bir yıl olsun…

01/01/2019 08:07


HÜRREM SÖNMEZ

Bayram, yılbaşı, doğum günü gibi özel günleri kaç yaşında ve hangi koşullarda olursa olsun çocuksu bir neşeyle karşılayan insanlara daima özenmişimdir. Ben hiçbir zaman öyle biri olamadığım için belki.

Herkesin aynı anda eğlenmesi ve neşelenmesi öngörülen ‘kutlu günler’ eşitsizliklerin de yitirilenlerin bıraktığı boşluğun da en ağır hissedildiği günlerdir aslında.


Hayat zaten adil değildir ama onun da ötesinde bizimki gibi bir memlekette  bir yılbaşı hediyesi olarak kısmetinize ne düşeceği belirsizdir; soğuk cezaevi duvarları da olabilir, uzak bir memlekette sevdiklerinizden ayrı olmanın hüznü de.

Örneğin bundan yedi yıl önce ülkenin bir tarafında sokaklar ışıl ışıl yılbaşı coşkusu içindeyken diğer tarafında cenazeler geliyordu katırlarla, yer yarılmadı, hayat olağan seyrinde devam etti, yeni yılın gelişi kutlanabildi. Neyi kaybettiğimizi anlamamız zaman aldı…

Yılın son günleri kazandıklarımızın, kaybettiklerimizin, bir takvim yılını neyle geçirdiğimizin hesabını kitabını yapma günleridir çoğumuz için… Ve gelen yeni yıla  dair hayaller kurup -belki de hiç uygulanmayaca- bazı kararlar almak vakti.

Lâkin biz bir vakittir bunlardan epey uzağa düştük galiba  çünkü bir yıl sonra bugün hangi koşullarda ve nerede olacağımızı  pek kestiremediğimiz, hatta sabah neye uyanacağımızı bilemediğimiz bir ülke artık bizimki.  Sıklıkla kurduğumuz tek bir hayali saymazsak, hayal kurmak da epey zorlandığımız bir eyleme dönüştü.

İşte soğuk ve gri bir İstanbul sabahında aklımda bu düşüncelerle yürürken ve bir yıl sonu yazısı nasıl olmalı diye düşünedururken tam karşımda Fındıklı’daki inşaatın cephesinde şu cümle karşıladı beni: “Şehir senin, hayat senin.” 

Şehir bir vakittir bizim değil halbuki, bu hayat da bir rivayete göre bizimdi ama biz mi seçmiştik orası şüpheliydi işte. Ömrümün sonuna kadar sevmekten asla vazgeçmeyeceğimi düşündüğüm şehir, çeyrek asırdan uzun bir zaman önce eski Köprüaltı’nda bağıra bağıra “Sen bize layıksın biz de sana İstanbul” diye şarkılar söylediğimiz şehir bu şehir değildi sanki. Haramiler hakkında fikir sahibiydik ama saltanatı görebilmek için biraz zamana ihtiyacımız varmış demek….

Uğruna kimbilir nelerden vazgeçtiğimiz ve nelere katlandığımız, sokaklarında güldüğümüz, ağladığımız, sarhoş olduğumuz, sevdalandığımız, ayrılık acısı çekip kendimizi sokaklarına vurduğumuz, bir sengine değil yekpare Acem mülkünü, bir ömrü fedâ etmekte beis görmediğimiz şehirdi ya burası biz yabancı olmuştuk belki de. 

Bu hayatın ve bu şehrin bizim olduğuna dair hatırlatma üstüne, zaman zaman ülkeden gidenlerin yazdıklarını okuduğumda düşündüğüm şey geldi aklıma; gidenlerin gittiği yerde yabancı olması normal ve belki nispeten aşılabilir bir durumken kalanların kendi şehrine yabancılaşmasına bir çare var mıydı acaba? Şair “Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” dizesini yazarken bizim bugünlerimizi düşünmüş olamazdı sanırım.

Birkaç gün önce okudum; ülkeden ayrılanların oranı bir önceki yıla göre yüzde 48 artmış 2018’de. İstatistik olarak da çarpıcı elbet ama asıl yanımızdaki yöremizdeki eş dosttan memleketi terk-i diyar eyleyenleri  düşündüğümüzde, ete kemiğe büründüğünde,  boğazımıza düğümleniyor bu iki haneli sayı.

Türkiye’den gidenlerin hissiyatına dair yazılanlar oluyor arada, ‘geride kalan olmak’ üstüne ise söylenebilecek pek bir şey var mı bilmiyorum. Bildiğim, cesaretle veya erdemle bir ilgisi olmadığı ikisinin de. Üstelik gidenin de kalanın da kırk türküsü varsa kırkı da aynı ağrı üstüneyken. Umutsuzluk aynı umutsuzluk, kasvet aynı kasvet…

Yaşadığımız toprak parçasıyla aramızdaki gönül bağı, üstündeki canlı cansız varlıklarla, mekanlarla, insanlarla, yaşayış biçimimizle teşekkül eder. Hatıralarımıza eşlik etmiş şarkılarla, hafızamıza yerleşmiş tatlar ve kokularla. Bunlar eksildikçe biz de aidiyetimizi sorgulamaya başlarız.

Bir de tanık olduğumuz veya öznesi olduğumuz adaletsizlik var tabii sorgulatan, bazen bildiklerimizi unutturan. Adaletsizliklere baka baka görme ve gördüğümüzü idrak edebilme yetimizi yitirdiğimiz günlerin hiç eksikliğini çekmedik bu yıl da. İnandığı değerleri inkâr edenleri de gördük, inandığını söylediği için mahkeme önlerinde bedel ödettirilenleri de.

Yıl sonları geriye dönüp bakmak için iyi bir zamandır, geçmiş güzel günleri hatırlamanın buruk hazzına karşılık, karanlık günlerin bizi getirdiği hâl üstüne de kafa yormaya vesile olur. İnsan çoğu zaman yaşarken anlamaz zamanın ruhu denen şeyin bazen nelere mal olabileceğini, en ağırı bu olsa gerek.

Yaşlı başlı sanatçıların ömürlerinin son demlerinde sınandıkları hâller buna örnektir sanırım. Yahya Kemal’in şu dizesini ve o dizenin geçtiği şarkıyı hatırlatıyor bazen tüm olan biten , “Bir bitmeyecek şevk verirken beste Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir.”

O tel çoktan koptu ama yeni bir yılı sevdiklerimizle ve iyi dileklerle karşılamanın bir anlamı olabilir, ahenk bozulsa bile ebediyyen kesilmesin, umuda dair birbirimize verdiğimiz bir ses olsun diye.

Bunu iyimserliği elden bırakmamak ile filan açıklamak istemem, nitekim Terry Eagleton ‘İyimser Olmayan Umut’ adlı kitabında “Bir durumun iyiye gideceğine inanmak için birçok makul neden olabilir ama sırf siz iyimsersiniz diye bunun böyle olmasını beklemek bunlardan biri değildir” der. Bir mizaç olarak ‘Hayata hep iyi yanından bak’ düsturundaki gibi bir ‘profesyonel iyimserliği’ de “Çilli veya düztaban olmak ne kadar erdem ise bu da o kadar erdemdir” diye açıklar.

İyimserlik telkin eden öğretilerin kimseye bir faydası yok, hele de ömrümüz iyimser olamayacağımız bir dünya düzenine isabet etmişkken. Ama umudu elzem kılan, kötülüğe ve adaletsizliğe karşı çıkma zaruretimiz olduğunu hatırlatan da yine bu aynı dünya düzenidir…

Bu şehir bizim, bu hayat bizim demekten geri adım atmayacağımız, kötülüğe karşı sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğimiz daha mutlu bir yıl olsun bu. İster cezaevi duvarları ardında, ister uzak diyarlarda, ister yanıbaşımızda, aynı dünya tasavvuruna inanmış, aynı şeylere öfkelenip kederlenmiş iyilerin ve haklıların kazanacağı bir yıl olsun…

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Hürrem Sönmez

SON HABERLER

Elon Musk’ın üst düzey yöneticisinden ikizleri varmış

Tesla ve SpaceX'in kurucusu ABD'li milyarder Elon Musk'ın, geçen yıl bir … Devamı...

Netflix dizisinin yıldızı, çocuğun cinsel istismarı suçundan 12 yıl hapis cezası aldı

Netflix’in belgesel serisi ‘Cheer’ın yıldızı Jerry Harris çocuklara … Devamı...

Erdoğan’dan yerli otomobilin ‘beş babayiğit’ine bedelsiz taşınmaz kıyağı

Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu AŞ'nin (TOGG) Bursa Gemlik'te üretim … Devamı...

El konduğu iddia edilen Rus gemisi Türkiye’den ayrıldı

Ukrayna'nın Türkiye'den el koymasını istediği ve çalıntı tahıl taşıdığı … Devamı...

Altı şirketin anketlerinin analizi: AKP eridi, İYİ Parti sıçradı, CHP bazılarında birinci

ANIL CAN TUNCER @tunceranil [email protected] Altı araştırma … Devamı...

Sekiz kamu-özel işbirliği projesine verilen Hazine garantisi 16,5 milyar dolar

Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın 2021 kamu maliyesi uygulamalarına yönelik … Devamı...

Avcılar sahilinde yedi tekne yandı

İstanbul Avcılar sahilinde bir teknede çıkan yangın, diğer teknelere de … Devamı...

‘Sağlıkta reform’un faturası: 10 yılda 110 bin şiddet olayı

MESUDE ERŞAN @mesudersan [email protected] Sağlıkta şiddet … Devamı...

Anket: ‘Geçim şartları kötüleşti’ diyen AKP seçmeni hangi partiye oy verecek?

MetroPOLL anketine göre son bir senede geçim şartlarının kötüleştiğini … Devamı...

Erdoğan, SEDDK başkanını ve yöneticilerini görevden aldı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve … Devamı...

İşte asıl hikaye o be!
Çorlu’dan Roboski’ye yeni yıl…

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1710 gündür hapiste

YAZARLAR

Dört yaşındaki Afgan çocuğun bir ismi de vardı…

Murat Sevinç

Oyun büyük yeğen

Bahadır Kaynak

Neden bu kadar öfkeliyiz?

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sedat Peker meselesi ve içine düştüğümüz sefalet

Levent Gültekin

Türkiye demokrasisinde siyasetçilerin halktan uzaklaşmaması mümkün mü?

Murat Sevinç

AKP neden oy kaybediyor?

İhsan Dağı

Cüneyt Arkın’ın ardından: Baş ucundaki ekmeğe bakarak uyumak

Azime Acar

GÜNÜN 11’İ

Kaan Sezyum: Geleceğe yolculuk

Elçin Poyrazlar: Otokrat rejimler göç taşeronlarının en güçlü adayları

Deniz Zeyrek: Seçimleri kim kazanır? Boş Tencere Partisi

Esfender Korkmaz: Patlayan ihracat değil, dış ticaret açığı

Mehmet Açar: NBA kadar sokak basketboluna da güzelleme yapan bir film ‘Hustle’…

Şeref Oğuz: Enflasyon seçim sonrasında zirve yapar

Oğuz Demir: Bahsettikleri küresel enflasyon yüzde 10-15 bandında

Bahadır Özgür: 20,6 milyar liralık vurgunun paravan ağı

İbrahim Kahveci: Geçmişten tek fark iktidarın yıkımı başarı olarak satması

Zeki Gül: SGK, hekimin yazdığı ilaçları değil, en ucuzunu karşılıyor

Barış Pehlivan: Erdoğan, İstanbul’a Adil Karaismailoğlu’nu düşünüyor

‘Friends’in yaratıcısı kendisiyle hesaplaşmaya devam ediyor: ‘Chandler’ın babasına’ baba dememeliydik

Mevsimlik işçinin tülbentle yaptığı mesai başladı

‘Stranger Things’ yıldızı uygulamadan tanıştığı eşi Lily Allen’a aşık olduğu anı anlattı

Aşırı doz D vitamini hastanelik etti

Mavi yüzgeçli orkinoslara ‘çipli’ takip

Sahnede bayılan Carlos Santana hastaneye kaldırıldı

Kütüphaneden aldığı kitabı 46 yıl gecikmeli iade etti

Trafo merkezine giren yılan 10 bin hanenin elektriğini kesti

Sarıyer’deki balıkçıda sergilenen amforalara el kondu

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi