
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Edebiyat
insanatinart@gmail.com
Adalet öldü!
Kendi yaşamıyla ilgili olarak “Bu kadar uzun yaşamayı hiç istemedim. Kendimden sıkıldım!” demeyi beceren bir insan, bir sanatçı, bir edebiyatçı Adalet Ağaoğlu’nu sonsuzluğun ışıklarına yolcu ettik.
Yazının başlığı ‘Bir Düğün Gecesi’ romanının efsanevi giriş cümlesi!
Yazarlar, sanatçılar olmasa kelimelerimizi kimden ödünç alacaktık?
Sanatçıların, yaratıcı üretimler yapanların hayatı gibi ölümleri de böyle kendilerine özgü zamanlarda gerçekleşir.
Adalet kavramının en çok gündeme geldiği günlerde vazgeçti yaşamaktan Adalet Ağaoğlu…
Birkaç gün özellikle bekledim yazmak için…
Türk tiyatrosuna, Türk roman dünyasına çok önemli eserler bırakmış bir sanatçı gibi değil, sanki bu topraklarda her gün bir Adalet doğuyormuş gibi hak ettiği yankıyı uyandırmadan öldü.
“Birbirimizden nice hüzünler gizliyoruz” diyen, insan ruhunun, birey ve toplum ilişkisinin derinliklerinde kalemiyle dolaşan bir yazardı.
Ölümünden sonra kimi “Yetmez ama evet” çiliğinden bahsetti. Kimi son yıllarında duruşunun bozulduğundan… Hak ettiği saygı ve sevgiyi gösterenler de vardı.
Sanatçıları sıradan, kuralların ve bir kutunun içinde yaşayan, o koşullandırmalar doğrultusunda “Aferin” bekleyen kişiler gibi değerlendirmekten ne zaman vazgeçeceğiz?
“Sizsiz ben yarım kalırım. Bensiz siz eksiksiniz. İkimiz birlikte bütün ve yeni bir insan oluruz. Yeryüzünde o kadar çok özlenmiş şey oluruz.”
Tam insan olabilmek için sanatçılara ihtiyacımız var.
Kalabalıklar uzaktan bakar sanatçılara… Ne yaptıklarına, nasıl bir hayat yaşadıklarına, nasıl tepki verdiklerine… Anlamak isterler. Kendilerine benzeyen bu insanlar nasıl olur da kendilerinin hiç yapamadığı bir şeyi yaparak; çizerler, yazarlar, yontarlar ve sonsuzluğa giderken arkalarında herkesin kıskançlıkla bakacağı eserler bırakırlar.
Öyle iki daire, bir arsa, bir fabrika değil! İnsanlığın/insanların bazen yüzyıllarca üzerine konuşacağı, kendilerine bile ifade etmekten korktuğu duygularını, hazlarını var oluş ve yok oluşlarının hassas kıvrımlarını, acılarını, yüzleşmelerini, korkularını gün ışığına çıkartıverirler.
Kalabalıklar onları sever ve onlara öfkelenir. Kendilerine benzemedikleri için…
Akılsız bulur, hatalarını arar, yanlışlıklarını abartmaya yatkın olurlar.
Çünkü onlar öyle yazarlar ki, öyle çizerler ki, öyle canlandırırlar ki insanlığın saklanmış yüzlerini; kendini bilmezleri “Ne var ki bunu ben de yaparım” aymazlığı ile “Bunları yapıyorsan toplumun malısın” zorbalığı arasında, bir gizli çekememezliğin kuytusuna bırakırlar.
“Hayatla piştiği gibi kitapla da pişmeli insan.”
Sanatçıları saygıyla alkışlayanlar da vardır, korkuyla önlerine türlü yasaklar çıkartanlar da… İkinciler hep birincilerden daha kalabalık olmuşlardır.
Çünkü hayatın yaramaz çocuklarıdır Adalet Ağaoğlu ve benzerleri…
Onları kendi sığlıklarına çekerek, sıradanlaştırmaya, sınırlar çizmeye çalışırlar… Özgünlük ve özgülüklerden, kendi gibi olmak adına kurallara sırtını dönenlerden korkulur çünkü…
Onlar ki ne insanı, ne aşkı, ne acıyı, ne mutluluğu, ne zamanı, ne sevgiyi, ne sevişmeyi, ne para ilişkisini, ne dostlukların sahilini, ne nefretin gizemlerini, ne zamanı, ne kuralları, ne unvanları diğerleri gibi algılamazlar.
Melih Cevdet Anday söyler ya
“Küçük bir inanç yeter bana,
Ve güze inanabilirdim,
Ama biter mevsim, öteki başlar,
Saf değil doğa, oyalandım
Ama kanmadım, bana ne isli yağmurdan,
Çinko sesinden, hem güvenemem ağaca,
Düşünemem oluklardan akıp gideni,
De ki, benim zamanım başka.”
Yaptıkları ve yaşamları diğerlerine benzeyen bu insanlar, bir gün diğerlerinin yapamadığı bir şey yapıp bir eser yaratırlar. Sonra bir tane daha, bir tane daha…
Sonra yaşamaktan sıkılır ve hayata tutunmak için botokstan kanını değiştirmeye kadar türlü şarlatanlık yapanların arasında “Yeterince uzun yaşadım” diyebilme cesaretini göstererek, yaşamın karanlığından bilinmeyen dünyanın aydınlığına giderler.
Onları yazmaya, üretmeye iten bizim bilemediğimiz ve adı konmamış acıların, ruhlarındaki kavgaların, içeride sakladıkları hüzünlerin bittiği zamandır o!
“Şimdi buradayım. Her şeyin uzağında. Hiçbir savaşım yok. Hiçbir görevim yok.”
Adalet Ağaoğlu’nun cümleleri eşlik etti bize yazı boyunca; sanatçılar edebiyatçılar olmasa duygularımızı birbirine bağlayıp, anlam katacak kelimelerimizi nereden bulacağız?
Yazın ortası. Sıcak günler.
– “İntihar etmeyeceksek, içelim bari!“