İstanbul Üniversitesi’ni savunan ve bu ismi taşımak isteyenler haklıdır. Üniversite anane ve etiket demektir. Üniversite aynı zamanda geçmiş mirası içerir. Bu mirasın içine alınan ödüller, üniversite olarak başarılı tıbbi ameliyatlar, icatlar, araştırmalar, tarihçilerin ve diğer bilimcilerin varsa beynelmilel şöhretleri kadar muayyen tarihlerde üniversiteye intikal eden miras ve bağışlar da dahildir.
Binaenaleyh yapılacak ilk iş 1980’lerde Yükseköğretim Kanunu’nun yaptığı bir hatadan derhal dönülmesi, fakültelere eskiden olduğu gibi hükmi şahsiyet kazandırılması, bu hükmi şahsiyete sahip birimler etrafında İstanbul Üniversitesi çatısının ve isminin korunarak yarı otonom idari birlikler ortaya konması ve artık büyük İstanbul Üniversitesi’nin bir rektörün değil bir kurulun başkanlığında ama herkesin İstanbul Üniversitesi’nin ismi ve cismiyle hayata devam etmesidir.
Bir devlet üniversitesinin bölümlerinin ayrı devlet üniversitelerine verilmesi, hele hele vakıf üniversitelerine devri büyük problemler yaratır. On binlerce öğrencinin ve bir kasabayı meydana getirecek kadar kalabalık öğretim üyelerinin tek rektörlüğün idaresinde bırakılması hoş olmayabilir ama bunun çaresi İstanbul Üniversitesi’nin bölümlerinin başka kurumlarla evlendirilmesi olmamalıdır.