MURAT SEVİNÇ
Bu yazıyı birkaç gün önce yazacaktım. Timur Soykan’ın, ‘Karanlık bir dünya çocuğu yuttu’ başlıklı yazısını okuyunca, yazamadım. Son yıllarda sıklıkla gündeme gelen ve gözüne fener tutulmuş ülkemizde yalnızca bir-iki gün gündem olabilen korkunç haberlerden biriydi aslında. Ancak, belli ki ne denli moralli kalmaya çalışırsanız çalışın insanın elini dahi kıpırdatamayacağını hissettiği, kalemi, kâğıdı, muhakemeyi bir yana bıraktığı anlar oluyor. Altı yaşında, yineliyorum, altı yaşında bir kız çocuğunun yaşadıkları ve milyonlarca dürüst, ahlaklı yurttaşın, bu toprakta gelecekte hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin böyle işleri yapabilenlerle, onaylayabilenlerle ve sessiz kalabilenlerle aynı havayı solumak zorunda kalacak oluşu, ‘Allah belamızı vereli çok oldu‘ hissi yaşatıyor.
Muhterem okur, muhalefet, hayat memat meselesi olan bu seçimi kazanmak zorunda. Muhalefete ve onun çıkaracağı cumhurbaşkanı adayına oy verecek bir yurttaş olarak, muhalefet partilerinin her olumlu adımını desteklemek, her anlamlı sözü çoğaltmaktan yanayım. Buna mukabil, muhalefetin böylesi insani ve toplumsal felaketler karşısında gür sesli tepkiler vermesini beklemek de hakkım, hakkımız, aksi halde, onlara da eyvahlar olsun.
CHP bir toplantı düzenledi. O toplantı, diğer toplantılar ve vaat metinleri ya da konuşmaları gibi pek çok açıdan eleştirilebilir; hele ki dünyaya sosyalistçe eşitliği hayal eden bir yerden bakıyorsanız, eleştirecek çok şey bulmak mümkün. Buna mukabil, birkaç şey, nereden bakılırsa bakılsın takdir edilebilir, bence edilmeli. Toplantıyı düzenleyenlerin halis niyeti, emeği, çabası, daha insanca ve eşitlikçi koşullarda yaşam idealine yönelik içten istek, konuşmacıların mesleki ve insani nitelikleri. Siz bakmayın iktidar cenahından yönelen küçümseyici tonda yorumlara; onlar, zamanında neye sahip olduklarının, şu anda aslında kimlerle birlikte olmak isteyip de olamadıklarının, artık böyle bir şansıları kalmadığının, yaşadıkları irtifa kaybının farkında ve kuşkunuz olmasın, şu durumun acısını yaşıyorlar. Nobel almış bir edebiyatçının ilgisinden, süpermarket tehdit eden ‘koyu renk takım elbiselilerin’ desteğine… kuşkusuz, derin bir trajedi bu. Derin ve hak edilmiş bir trajedi.
Burada, özellikle iki kadının konuşmasından söz etmek istiyorum. Canan Kaftancıoğlu’ndan sonra CHP’nin başına gelmiş en hayırlı işlerden biri olan Hacer Foggo ve milletvekili Selin Sayek Böke’nin konuşmaları. İkisi, sıkıcı erkeklerin dünyasında en heyecan verici konuşmaları yaptı.
Nedir bu konuşmaların öne çıkan nitelikleri?
Selin Sayek Böke. “Bilimle siyasetin köprüsünü kurmaya geliyoruz”. Ülkenin ‘ucuz emek deposu’ olduğuna, ‘hak temelli kalkınmaya’, ‘emeğe ve üretime değer veren yeni bir anlayışa’, nihayetinde yeni kalkınma hikayesine vurgu yaptı. Vaatlerin merkezinde ‘üretken yatırımlar’ var ve bunu gerçekleştirmenin yolu, ‘üretim tercihlerinin’ değişmesi. ‘Ağır sömürü düzeni’, ‘halkın omuzundaki vergi yükü’, ‘sağlıklı-kaliteli hayat’ hedefi; ‘hep birlikte yaşamaya’, ‘işsizliğe’, ‘herkes için iş ve istihdama’, üretimin ‘temiz, yeşil ve mavi’ niteliklerine ağırlık verdi. Böke’ye göre, dünya değişirken finans düşüncesi de değişiyor ve artık herkes (bir başka söyleyişle, kapitalizm!) sosyal adalet ve çevre risklerini gözetmek zorunda kalıyor. ‘Kamu yararını her şeyin önüne koymak’, ‘kamunun, üreticinin hem öncüsü hem destekçisi, hatta kuralları birlikte belirleyeceği demokratik ortağı’ olması gerekliliği. Beyaz yakalılara sesleniyor; ‘Fazla mesai ödenmemesi’ ve ‘ulaşılamama hakkı’, ‘tam sosyal güvence’. ‘Motosikletli kuryelerin’ sosyal güvenceleri, gençlere ‘hayata atılma fonu’. Bilişim Devriminin vardığı yer, bazı mesleklerin-işlerin yok olacağı gerçeği düşünüldüğünde, ‘kamunun yok olma tehdidi altındaki işleri belirlemesi ve gereken planlamanın yapılması’ ifadeleri anlam kazanıyor. Sade yurttaşa, kadınlara en fazla temas ettiği yerler, ‘mahallelere kreş’, ‘çalışamayan kadınların durumu’. Özgür üniversite, YÖK’ün kaldırılması; “Boğaziçi’ni, üniversiteleri hep birlikte özgürleştireceğiz“, “bilim vizesi veren program hazırlayacağız“, “tarımsal üretimi yeni teknolojilerle destekleyeceğiz“, “herkesin sosyal hizmetlere eşit erişimini sağlayacağız“, “KOBİ’lerin dünyayla rekabet edebilmesi için gerekli teknoloji desteğini sunacağız“… “Karamsarlığa kapılmayacağız” diyerek bitirdi Selin Sayek Böke.
Hacer Foggo’nun güzel konuşmasına bakalım. Foggo, daha konuşmaya başlarken alkışlandı. ‘Yoksulluk adaletsizliğe’ yol açıyor, ‘eşitsizlik hiç bu denli derin ve yakıcı olmamıştı’, ‘hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek’, ‘eğitim ve sağlık haklarını garantiye alan bir devlet’, ‘aileleri güvence altına almak için sosyal hizmet uzmanlarıyla birlikte çalışmak’, ‘her aileye bir sosyal hizmet uzmanı atanması’, ‘25 bin genç sosyal hizmet uzmanı istihdamı’. ‘Kadınların ülkenin teminatı’ olduğunu söyleyen Foggo, ‘yoksulluğa kadın isyanının’ altını özellikle çizdi. ‘Ev kadınlarına/işçiliğine’ dair harika sözler; onların bakım yükü, hele ki evde yaşlı, hasta, çocuk bakan kadınların ‘emeklilik hakkı’ devlet güvencesi altında olacak; ‘tarımda çalışan sigortasız tüm kadınların emeklilik hakları’ tanınacak. “Tüm kadınlar sosyal devleti yanında hissedecek“. ‘Yurtlar inşa edilecek’, ‘mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına güvenceler’, ‘her çocuğun iyi yaşama hakkı’, ‘eşitlik kreşlerde başlayacak’, ‘aile desteği sigortası’. ‘Önce çocukların mutluluğu’, ‘oy yoksa ekmek de yok’ rezaleti, sadaka kültürü sona erecek: “Eşit, onurlu ve adil bir düzen kurmak için“. Ve “Çocukların ellerinin nasır tutmadığı, anne babaların yoksulluğa boyun eğmediği bir ülke inşasından” söz etti Foggo. “Hep birlikte başaracağız” diyerek bitirdi.
Helal olsun. Sosyal adalet sağlanmadan, tüm adalet ve özgürlük vaatlerinin kâğıt üzerinde kalacak boş vaatler olduğunu bu denli açık ifade eden bir konuşma dinlediğim için mutluyum.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını ayrıca anmayacağım, beklenebilir ifadelerdi. Ancak bütçe konuşmasını çok başarılı bulduğumu söylemek isterim. Hayata, gerçek sorunlara temas ettiği ve Kılıçdaroğlu bürokrasiyi, kurumları, mevzuatı iyi bilen bir siyasetçi olduğu için. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun, Erkan Baş’ın ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’ toplantısındaki konuşmasının ardından en heyecan verici ve sahici ‘genel başkan’ konuşması olduğunu düşündüğüm bütçe konuşmasını buraya bırakıyorum.
Peki, bu konuşmalar, CHP’li iki kadının konuşmaları ve kendilerine yönelik iltifat, muhalif siyasetçiye ne söylüyor?
Öncelikle iki kadın konuşmacı da sözlerini samimiyetle dile getiren insanlar; ezberini, ses tonunu dahi değiştirmeden ya da anlamsız bağırış çağırışlarla yineleyen er kişilerden belirgin bir farkları bu. Özellikle Foggo, profesyonel siyasetçi olmadığını, o kürsüde bir yaraya merhem olmak için bulunduğunu her haliyle belli ediyor, ne hoş ve özlenen bir durum. Selin Sayek Böke’de de aynı heyecan, kaçınılmaz biçimde yarı akademik üslup ağır basmış, olsun, o da gerekli. Ortak nitelikleri, sosyal devlete, kamuculuğa yaptıkları vurgu. Evet, adaletin, ancak sosyal adaletin sağlanması ile mümkün olacağını altını çize çize, üstüne basa basa dile getiriyorlar. Kadın hakları, kreş açılması, çocuk hakları, mevsimlik işçilerin ve ev işçilerinin sosyal hakları, aile sigortası vb. her gündeme geldiğinde, konuşmaları alkışlarla kesildi. Çünkü, tümü sade yurttaşın çekilmez hale gelen yaşamını yakından ilgilendiriyor. Bu satırların yazarı dahil yüzbinlerce aile, çocuğunu gönderebileceği bir devlet/belediye kreşinden ve nitelikli eğitim veren devlet okulundan mahrum, dehşet verici bir durum ve adaletsizlik bu. Ayrıca, Böke’nin salondan en coşkulu alkış alan sözlerinden birinin, ‘özgür üniversite’ ve ‘Boğaziçi’ konuları olduğu da söylenmeli. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılanların kamuoyunda nasıl karşılık bulduğunu göstermesi bakımından dikkat çekiciydi. Unutmadan, Meral Akşener de parti grup toplantısında bu konuya hayli ‘açık’ bir biçimde değindi, iyi oldu.
Konuşmaları, sosyal devlet vurguları ve yaşamlarımıza temas eden anlamlı vaatleri için iki kadın konuşmacıya da teşekkürler. En aşağılık ayırımcılık ve insan hakkı ihlallerinden olan ‘yoksullukla’ mücadele ve ‘olabildiğince eşitlikçi’ bir düzen hedefi, bir toplum içinde, diğerlerine muhtaç yaşadığının farkında olan aklı başında herkesin gündeminde olmalı. İki kadının konuşmalarının yarattığı heyecan, herhalde muhalif siyasetçiye çok şey anlatıyor. Yurttaş, doğaldır ki, ekmek ve özgürlüğüyle ilgilenir, anayasanın bir hükmüne yedirilecek ‘yapıcı güvensizlik oyu’ adlı kurum ile değil ve hukuksal tüm vaatler, ancak bir insanın yaşamı bakımından ne anlam ifade edeceği anlatılabildiğinde, sahip çıkılabilir hale gelir.
Şimdi bu ‘sosyal devlet’ vaatlerinin, sade yurttaşı düşünen en basit ve ilgi çekici ifadelerle, ülkenin her panosuna yazılması ve ulaşılabilen medya mecralarında bıkıp usanmadan tekrar edilmesi gerek. Evlerde, sokaklarda, misafirliklerde, dükkanlarda, her yerde ve herkes tarafından…
Yazı önerileri:
Cengiz Erdinç’in ‘Ceylanpınar’da ne oldu?’ başlıklı yazısını okumalısınız.
Elif Gökçe Aras’tan, ‘cemaatler’ nedir ne değildir, okumak isterseniz, burada.