Ağustos 2015-Mart 2016 döneminde Cizre, Sur ve Nusaybin merkezli yapılan ‘hendek operasyonları’ sırasında haklarının ihlal edildiğini savunanlar için emsal oluşturacak ‘pilot dava’nın ilk duruşması Avrupa İnsan Hakları Mahklemesi’nde (AİHM) yapıldı.

Temsili (Fotoğraf: Reuters)
DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre, duruşma için, operasyonlar sonrası Ankara’ya karşı şikayette bulunmuş yüzlerce kişiden ikisinin dosyası ‘pilot dava’ olarak seçildi.
Bu pilot davalar için bugün Strasbourg’da yedi yargıçlı AİHM dairesi önünde duruşma düzenlendi.
Mahkeme, sokağa çıkma yasağı uygulamasının ‘yasal dayanağını’ Ömer Elçi dosyası üzerinden, yürütülen operasyonların ‘niteliği’ ve meydana gelen ölümlerin ‘hukuki olup olmadığı’ tartışmasını Orhan Tunç dosyası üzerinden ele aldı.
Önümüzdeki aylarda açıklanması beklenen kararın benzer dava başvuruları için de örnek teşkil edeceği belirtildi.
Kararda özellikle iç hukuk yollarının tüketilmesi konusunda söyleneceklerin Ankara açısından önem taşıdığı kaydedildi.
Buna göre, AİHM’nin Anayasa Mahkemesi (AYM) ‘etkin iç hukuk yolu’ olarak görmekten vazgeçmesi halinde Türkiye’den Strasbourg’daki mahkemeye binlerce yeni dava başvurusu gelme riski bulunuyor.
AİHM önünde şu anda Ankara’ya karşı yaklaşık 7 bin 300 dava başvurusu işlem gördüğü belirtildi.
Davanın ana hatlarından birini operasyonlar sırasında sivillerin uğradığı mağduriyet iddiaları oluşturuyor.
Davacıların iddiaları

Fotoğraf: DHA
Davacı avukatlarından Neşet Girasun AİHM önündeki savunmada, operasyonlarda 1 milyon 600 bin kişinin etkilendiğini, 500 bin kişinin göçe zorlandığını ve yaklaşık 2 bin kişinin öldüğünü söyledi.
Girasun sokağa çıkma yasakları nedeniyle su, elektrik ve internetin kesildiğini, sivillerin sağlık hizmeti, eğitim, su, elektrik ve ilaçtan yoksun kaldığını anlattı.
Sokağa çıkanların ‘nişancılar tarafından vurulduğunu’ ileri süren avukatlar ‘askeri tankların binaları bombaladığı’, ‘sivillerin korunmasına dair plan yapılmadığı’, ‘operasyonlara katılan güvenlik güçleri ve kullanılan silahlar konusunda bilgi olmadığı’, ‘olaylarla ilgili soruşturma yapılmadığı’ ve ‘güvenlik güçlerinin sorgulanmadığı’ iddialarını savundu.
‘Ev hapsi’ ve ‘kollektif cezalandırma’

Fotoğraf: Özgür Gün Tv
Sokağa çıkma yasağını ‘ev hapsi’ ve ‘kollektif cezalandırma’ olarak tanımlayan avukatlar bu yasağın ‘kanunla düzenlenmediğini, öngörülebilir ve orantılı olmadığını’ öne sürdü.
Avukatlardan Erkan Şenses valilerin sokağa çıkma yasağı kararı veremeyeceklerini savundu.
Şenses, sokağa çıkma yasağının Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili 13 ve 15’inci maddelerinde öngörülmediğini, bu nedenle ‘yasal dayanağı bulunmadığını’ ve ‘ev hapsi’ uygulamasının Anayasa’nın kişi hürriyet ve güvenliğiyle ilgili 19’uncu maddesinde öngörülmediğini vurguladı.
Avukatlar: AYM etkin iç hukuk yolu değil

Fotoğraf: AYM
Avukatlar, AYM’nin ‘davaları ele alma sürecinin uzunluğu’ ve ‘ev hapsi kavramının Türk hukukunda yeterince tanımlanmamış olması’ nedeniyle, müvekkilleri için ‘etkin iç hukuk yolu olmadığı’ tezini de işledi.
AİHM’in bu yönde karar alması talebinde bulunan avukatlar ayrıca, bu iki pilot davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkıyla ilgili 2’nci, işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle ilgili 3’üncü ve emniyet ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci maddelerinin ihlaline hükmetmesini talep etti.
Alınacak kararda, AİHS’nin 46’ncı maddesi (AİHM kararlarının bağlayıcılığı ve infazı) uyarınca Türk hükümetine operasyonlar ve sokağa çıkma yasakları hakkında etkin soruşturma yürütme çağrısında bulunulması istendi.
Türkiye’nin avukatı: Orantılı güç kullanıldı
Duruşmada Türk hükümetinin savunmasını Alman avukat Stefan Talmon yaptı.
Talmon operasyonların ve bazı ilçelerdeki sokağa çıkma yasağı uygulamasının PKK elemanlarını yakalamak için düzenlendiğini belirtti.
Operasyonlarda ‘orantılı güç’ kullanıldığını savunan Talmon PKK’lıların güvenlik güçlerine ateş açtıklarını söyledi.
Talmon sokağa çıkma yasağı uygulaması için yasal dayanak olduğunu belirtti.
Talmon: İç hukuk yollarını tüketmediler
Alman avukat Cizre’deki operasyonlar sırasında bir binanın bodrum katında ambülans beklerken öldüğü söylenen Orhan Tunç için ise “Bölge PKK’dan temizlenmeden ambülansların girmesi mümkün değildi” savunmasını yaptı. Yakınları AİHM’e dava başvurusunda bulunan Tunç’un hangi koşullarda öldüğü bilinmiyor.
Talmon davacıların AYM başvurmadıklarını, ‘iç hukuk yollarını tüketmediklerini’ belirtip AİHM’nin bu nedenle başvuruları reddetmesini istedi. AİHM önünde dava açabilmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekiyor.