Üç-dört ay önce, Suriye’ye yeni bir askeri operasyon için harekete geçildiğini açıklayan Erdoğan, “Bir gece ansızın gelebiliriz” tekerlemesini yeniden tedavüle sokmuş, içerideki tepkileri seçim malzemesine dönüştürmek için nabız yoklarken dışarıda ABD ve Rusya’dan izin çıkarmak için girişimleri de başlatmıştı.
Ama ne ABD ne de Rusya, Erdoğan’ın bu isteğine yaygın deyimiyle “yeşil ışık” yakmamıştı. Üstelik Rusya Devlet Başkanı Putin bir adım daha atarak, 19 Temmuz’da Tahran’da, 5 Ağustos’ta da Soçi’de Erdoğan’a, “Suriye’deki sorunları Esad’la görüş” diyerek, sadece operasyona “hayır” demekle kalmamış, çözüm adresi olarak da Esad’ı göstererek, Erdoğan’ın Suriye politikasının temeli olan “Esad rejimini yıkma” tezini açıkça çöpe atmıştı.
Çavuşoğlu’nun Putin’in öğüdüne uygun olarak yaptığı açıklamalar, Suriye’de bir askeri operasyonu sadece ABD ve Rusya’nın değil Suriye Hükümetinin de “olur” vermesine bağlıyordu.
Bu yüzden de Erdoğan’ın 25 Ağustos’ta Ahlat’ta yaptığı konuşmasındaki sözler tamamen laftan ibarettir. Çünkü Erdoğan, bırakalım 30 kilometre derinlikte tüm Türkiye-Suriye sınırı boyunca bir tampon bölge oluşturmayı, ABD ve Rusya’dan “olur” almadan Suriye’de dünkü kadar bile adım atabilir halde değildir.