Kanun hükmünde kararnameyle 330 akademisyenin ihraç edilmesi üniversiteleri giderek ‘çölleştirken’ mesleklerinden atılan akademisyenler öğrencilerine haksızlık yapıldığını vurguladı.

Barış için akademisyenler. Arşiv fotoğraf: DHA
Önceki gece yayınlanan 686 Sayılı KHK’yla 115’i Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nden Türkiye’nin en köklü üniversitelerinde görev yapan tam 330 akademisyen meslekten ihraç edilmişti.
En fazla ihraca maruz kalan Ankara Üniversitesi’nde toplamda 34 ‘barış akademisyeni’ atılmıştı.
Ankara Üniversitesi’ni 22 ihraçla Marmara Üniversitesi takip etmiş, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 15, Anadolu Üniversitesi’nden de 18 ‘barış akademisyeni’ KHK’yla ihraç edilmişti.
Cumhuriyet’te yer alan habere göre, alanında önde gelen akademisyenler ihraçların siyasi gerekçelerle yapıldığını belirtirken, nesilleri etkileyecek durumun öğrencilere haksızlık olduğunun altını çizdi.
Akademisyenlerin görüşleri şöyle:
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi – Prof. Dr. Nur Betül Çelik:
“Talebi sadece barış olan insanları akademiden uzaklaştırmakla akademiye de kilit vurmuş oldular. Ankara Üniversitesi’de İletişim fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kapısına kilit vurulmuş durumda. Akademiyi ve bilimsel alanları yangın yerine çevirdiler. Sözümüzü üniversite dışına taşıyacağız. Dışarıda o kadar çok insan var ki, bir üniversite kursak uçururuz o üniversiteyi. Türkiye’de de tepetaklak giden bir süreç var. Hiçbir akıllı yönetim bunu yapmaz. Sadece bir kuşak değil, bizden sonraki her kuşağa dalga dalga yayılacak bir süreç yaratmış oldular. Bu kadar büyük mağduriyetin altından hiçbir yönetim kalkamaz.”
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Taşkın:
“Üniversiteler, savcılardan daha ağır kararlar veriyor. Bazı üniversiteler soruşturma dahi açmadı. 20 yıl sonra soruşturma açanla açmayan konuşulacak. Yukarıdan aşağıya bir baskı mekanizması söz konusu. Mevcut hukukta bile suç olmayan bir konu üzerinden siyasi tasfiye yapılıyor. Demokratik kültürü olan tüm kurumlar tasfiye ediliyor. Üniversitelerin durumu acınacak halde. ‘Biz de yanlış buluyoruz ama baskı var’ diyor, üniversitelerde etkin konumda olanlar. Baskı varsa direnç gösterilir. Etkin konumda olan kişilerin direnç göstermesi gerek. Bu bizim utancımız değil iktidarın utancı.”
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi – Prof. Dr. Nejla Kurul:
“OHAL döneminde, bu dönemle ilişkili olmayan bir iddianın yasal gerekçesi bulunamadığı için KHK torbasına konularak üniversiteden ve öğrencilerimizden uzaklaştırıldık. Üniversitede, eleştiri ve araştırma yoluyla doğruluk arayışı, özgürlük ve eşitlik arayışı, iktidar tarafından engellenmek isteniyor. Öğretim elemanlarının tasfiyesi sürecinde, rektörler, yönetim kurulları ve senato üyeleri, bu tasfiyeye ve utanca ortak oldular ve üniversite tarihinin karanlık sayfalarına geçecekler. Ama imzacı, sol/muhalif öğretim elemanlarını KHK’lere vermeyen çok sayıda üniversite var. Bizim ihracımız da ‘Hayır’lara vesile olsun diliyorum.”
AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi – Barış Ünlü:
“İsmimizin yeni KHK’de çıkmasını bekliyorduk çünkü bazı sinyaller vardı ama bu çapta bir şeyi beklemiyordum. Fakat düşününce Rektör Erkan İbiş’in karakteri, izlediği politikaları, devletten politik ve ekonomik beklentileriyle düşündüğümüzde normal karşılamak son derece mümkün. Erkan İbiş eli çok yükseltti. Diğer rektörlerin de işini zorlaştıracaktır bu kadar ihraç. Türkiye’nin geleceğini çok karanlık görüyorum. Gerici ve faşizan bir hareket iktidarda. Bütün ideolojileri boşa çıkaran mafyatik bir düzen var. Bu düzene karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz.”
Türkiye’nin ilk nöropsikologu Prof. Dr. Öget Öktem Tanör:
“2016- 2017 yılı eğitim öğretim dönemi başında, ders verdiğim çeşitli üniversiteler, ‘Çok üzgünüz’ diyerek ders vermediler. Dersler bitince, Çapa Tıp Fakültesi’ne daha çok gelmeye başladım. Haftada üç gün ücretsiz hasta görmeye devam ediyorum. Bu da iptal edilirse hastalar için kötü olur tabii… Aslında, Türk gençliği için yazık. Zaten üniversite öncesi eğitim bir hayli kötü. Üniversite eğitiminde de iyi yetişmiş akademisyenler yok edilerek, onların yerine hiç de iyi yetişmemiş insanlar geleceği için bu kararlar eğitim açısından korkutucu geliyor. ”
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Özdemir Aktan:
“Karara şaşırmadım ancak üzüldüm. Öğrencilerimden ve hastalarımdan uzaklaştırıldığım için üzgünüm. İşin acı tarafı da barış, insan haklarına saygı ve demokrasi istediğim için bir metne imza atmaktan dolayı uzaklaştırılmış olmak. Üniversite günlerimi özleyeceğim. Üniversitelerde solcu ve muhalif ne kadar kişi varsa hepsini temizliyorlar. Bekliyorduk böyle bir şey. Rektörlükten yazı gitmişti… Ege’de, Samsun 19 Mayıs’ta, Kocaleli Üniversitesi’nde yaptıkları buydu. Sıra İstanbul Üniversitesi’ne geliyor. Hastalarımın, öğrencilerimin ve asistanlarımın durumunun ne olacağını bilmiyorum. Hastaların tedavileri yarım kalacak, öğrenciler eğitimlerinden geri kalacak. Yetiştirdiğim onlarca doçent, profesör var. Uluslararası yayınlarımın sayısı 70’in üzerinde. 1400-1500 atıf almış yayınlar ama bunların kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum.”
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir:
“KHK’ler sonrası İLEF dört duvar kalmıştı. Artık bizim için her yer akademi. Daha önce atılan arkadaşlarımızla sokak ve dayanışma akademisi kurmuştuk. Buralara daha güçlü yükleneceğiz ve öğrencilerimizle buluşmaya devam edeceğiz. Kurumsal akademiden dışlanmış olabiliriz ama bu durum bizim akademik çalışmalarımıza engel değil. KHK’lerle sadece barış imzacılarının değil pek çok insanın canı yanıyor. Ancak üniversitemizde Rektör Erkan İbiş’in payını atlamamak gerek. İbiş’in ‘iktidarını sarsan’ eleştirel olan ve özgürlüğü savunan akademisyenlere karşı KHK’leri fırsata çevirdi.”
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun:
“Bu hukuksuzluk sonsuza kadar gidemez. KHK ile bir insanı atmak hukuksuzluğun başı. Mücadelemize devam edeceğiz. Burada rektörlerin de büyük etkisi var. Özellikle Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in. Onlar da hukukun önünde bir gün hesabını verecekler. Bu düzen böyle gitmez. Sadece atılma ile ilgili söylemiyorum. Ülkede de durum giderek daha kötü gidiyor. KHK ile kurulan OHAL komisyonuna dosya üzerinden başvuru yapılacağı söyleniyor. Ne dosyası, benim dosyam mı var. Terör örgütü ile irtibat ve iltisaktan atıyorsanız, yani ‘biz terörist isek’ ceza davası açılması gerekir. Açarlarsa ben aklanırım. Bunu yapmadan KHK ile atıyorsun, bütün haklarını alıyorsun, kamuda, özelde çalışamıyorsun, aklanacağımız için KHK ile ihraç ediyorlar. Ceza davaları açsınlar aklanalım.”