BÜNYAD DİNÇ*
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlatılan 2014 Türkiye tanıtım afişleri arzı endam etti.
Basında çıktığı kadarıyla 70 ‘farklı’ afiş söz konusu. Ezelden beri Türkiye’nin afiş, broşür, kitap gibi basılı tanıtım kampanyalarının yetersizliği ve acemiliği konusunda kafa patlatan, 30 yıldır profesyonel fotoğraf çeken, Türkiye’yi adım adım gezmiş biri olarak olarak çok şaşırmadım diyebilirim.
Şaşırdığım, bu afişlerin kalitesi dünyaca tescillenmiş kişi ve kurumlar tarafından üretilmiş olması. Memleketin havasından suyundan mı, yoksa “Siz ancak buna layıksınız” mı demek istemişler, bilemedim.
Çuvallamışlar
Afişlerde konsept olarak ‘Home’ teması alınmış. Yani bu ülkeye ait, bu ülkenin ev sahipliği ettiği değerler yansıtılmak istenmiş. Bence akıllıca bir yaklaşım. Ama bunun arkasını doldurmaya gelince tam anlamıyla çuvallamışlar.
Görseller vasat
Kullanılan görsellerden başlarsak, denecek çok fazla bir şey yok. Vasat, hatta vasatın altındalar.
Görsel sanatlar genel izleyici açısından sübjektif değerlere sahip olsa da, profesyoneller açısında objektif kriterler taşır veya taşımak zorundadır. İşte fotoğrafların geneline böyle profesyonel gözle bakınca rahatlıkla diyebilirim ki, çok ama çok zayıflar. Hatta bazıları kesinlikle kabul edilemez.
Örneğin Home of Antalya: Işık kötü, kompozisyon yok. Yani fotoğrafı fotoğraf yapan temel değerlere bile sahip değil. Çok ama çok sıradan. Nasıl denir, her cep telefonunda kayıtlı olan türden.
Bu konuda şöyle bir sahne aklıma geliyor. Eğitimimin sonundayım ve bu fotoğrafların bazısını belgesel dersi bitirme projesi için ben çekmişim. Hocam Sabit Kalfagil’e gösteriyorum. Bir göz gezdirdikten sonra bana dönüyor ve, “Ne bunlar şimdi!” der gibi bakarak, ya sabır çekerek sert bir tonda, “Olmamış”ı suratıma yapıştırıyor. İçimden, “Hocam bari bir şeyler söyleseydin” diyorum.
Baştan savma iş
Yani demem o ki böyle bir tanıtım kampanyası daha ciddi görsellere ihtiyaç duymalı.
Denebilir ki, bu fotoğrafları şu profesyoneller çekti. Kimin çektiğinin fotoğrafa değer kazandırdığı düşünülse de önemli olan sonuçlar.
Bu kampanyadaki sonuç şu: Birkaçı hariç kabul edilebilir fotoğraf yok. Arkadaşlar baştan savma iş yapmış. Nokta.
Sorunun büyüğü içeriklerin işlenmesinde
Afişlerdeki sorunun büyüğü ise içeriklerin işlenmesinde. Hemen bir örnekle başlayalım.
Hangi Topkapı?
Home of Topkapı: ‘Hangi Topkapı?’ sorusunu hadi sormayalım, Topkapı Sarayı olduğunu hissediyoruz! Ama afişin görseline bakınca arka planda Sultanahmet Camii, ön planda ise Ayasofya Müzesi’nin bahçesindeki Sultan Türbeleri’nin kubbelerini görüyoruz.
Yani görselin Topkapı Sarayı’yla alakası yok. Hatta Topkapı Sarayı’ndan görülmesi bile mümkün değil. Bence bu bir rezalet. Hani böyle bir şeyi bir otel broşüründe görsem pek takmam ama burada ülke tanıtımından bahsediyoruz.
Ortaköy’de Marmara olur mu!
Home of Marmara: Görsele bakınca Marmara Denizi’nin konu olduğunu anlıyoruz. Ama fotoğraf Ortaköy’den, yani İstanbul Boğazı’ndan.
Bilmeyenler için söylüyorum: İstanbul Boğazı, Marmara Denizi’nin bir parçası değildir. Eğer Marmara denizini söz konusu etmek istiyorsanız bir zahmet oradan bir görsel bulun. Ne bileyim, Adalar kıyısı filan. Ve tabii, madem böyle bir kampanya yapıyorsunuz, ‘Home of Bosphorus’ ayrıca olmalı.
Neden üç şehir?
Afişler içinde üç şehir adları konularak torpil görmüş: Antalya, Adana, Rize. Neden? Ben bir neden bulamadım, neden sadece sadece bunlar?
Home of Rize: öncelikle fotoğraf olarak çok çok kötü. İçeriği ise bir kemer köprü. Bilindiği üzere tek veya çift gözlü nehir üstü klasik kemer köprüler, Anadolu’nun bütününde dağılım gösterir. Ama çoğunlukla Doğu Karadeniz bölgesindedir.
Yani, bu yapıyı sadece Rize iline mal etmek yanlış. Kemer köprüler Rize ilinin değil, Doğu Karadeniz şehirlerinin bir sembolüdür. Eğer Rize ilinin tanıtımında bir kemer köprü fotoğrafı kullanmak istiyorsanız, görselde muhakkak o köprünün Rize’de olduğunu gösteren başka bir unsur daha bulunmalı.
Amma ince eleyip sık dokuyorsun diyenler olabilir. Tekrar hatırlatırım, ülke tanıtımı ciddi bir iştir.
Anlamsızlığın zirvesi
Home of Enlightenment (Aydınlanma): Anlamsızlığın zirvesi. Fonda Efes antik kentindeki ünlü Celsus Kitaplığı. Önünde ise dua mı ediyor, avuçlarında doğan güneşi mi tutuyor belli olmayan bir kadın portresi.
Ne olur biri bana bunun ne olduğunu anlatsın. Galiba bir canlandırma yapıp mesaj verilmeye çalışılıyor da ben kıt olduğum için kavrayamadım.
Kaset albümü mü, asker kartpostalı mı?
Neyse, bana Unkapanı plakçılar çarşısına meşhur olma umuduyla gelenlerin hasbel kader çıkan kasetlerinin kapak görsellerini hatırlattı. Veya meşhur asker kartpostallarını. Böyle şeyler yapılabilir belki, ama üstüne biraz daha düşünüp emek vererek; neticede dünyaya açılacak.
Home of Ancient Gods: Görselde ünlü Nemrut Dağı doğu terası heykellerinden bir kesit kullanılmış. Ön planda Tanrı Zeus Oromasdes ve Tanrıça Tyche’nin büstleri gözükmekte. Arka planda ise bu büstlerin bir zamanlar üstünde durduğu kaideler bulunmakta.
Gelgelelim, Nemrut Dağı’ndaki heykellerin şu anki yerleşim planlarını göz önüne alarak afişi değerlendirirsek fotoğraf gerçeğe uymuyor.
Photoshop marifetiyle
Aslında, Tyche’nin büstü 1960’ların başına kadar kaidesinin üstünde durmaktaydı. Daha sonra düştü. Bir süre yerde yatan büst daha sonra alanda yapılan bir düzenlemeyle Zeus Oromasdes’in büstünün 10 metre kadar güneyine, aynı hizada yerleştirildi.
Afişteki fotoğrafa baktığımızda ise bu mesafenin nerdeyse arkada kalmak suretiyle bir metreye kadar indiğini görüyoruz. Belli ki photoshop marifetiyle.
Kolaj böyle olmaz
Denebilir ki bu afişte kolaj çalışması yapıldı. O zaman da ben de derim ki, kolaj türü çalışmalarda ürünün böyle bir işlemden geçtiğini belirtir görsel vurgulamaların belirgin olması gereklidir. Burada böyle bir belirginlik olmamasının ötesinde, afişe bakanın gerçek görüntü olarak algılaması hedeflenmiş.
Doğruyu söylemek gerekirse, bu belirginliğin tam olarak olmadığını söyleyebilmek için de afişi bire bir görmek iyi olur. Ama asıl önemli olan, Nemrut Dağı heykelleri gibi zengin fotografik görüntüler sunan bir yerden afiş yaratırken bu tür düzenlemelere gerek duyulmasıdır.
Sonuç olarak, eğer böyle bir konudan kolajlarla veya photoshop’la bir sonuç almaya kalkışıyorsanız beceriksizsiniz demektir. Nemrut Dağı tümülüsü, bütünlüğünün çarpıcılığıyla tanıtılmayı hak eden bir yer.
Tapınağın dibinde kumda oynayan çocuk!
Home of Temples (Tapınaklar): Bu afişte de aynı yaklaşım kendini gösteriyor. Side Apollon Tapınağı’nın dibinde kumda oynayan çocuklar görseliyle. Kesinlikle bu tür manipülasyonlara gerek yok. Hiç kimse veya hiçbir çocuk Side Apollon Tapınağı’nın dibinde kumda oynamamıştır. Yakın zamanda yanına bir plaj veya çocuk parkı yapılmadıysa.
Dediğim gibi bir afişte kolaj yapılmasına kesinlikle karşı değilim. Ama bunun kurallarına uymak şartıyla. Uymazsanız, afişe bakana yanlış bilgi vermiş olursunuz. (Bu yaklaşımı diğer başka afişlerde de görüyoruz )
Hayvanın kökünü kurut, sonra da afişini yap!
Güldüren afişler de yok değil. Mesela Home of Kelaynak: Bunu bir de kelaynağa sormak lazım. Herhalde bu göçmen kuş türünün varoluşundaki en büyük bahtsızlık bu topraklarla ilişkili olması. Evini (home) başına geçirmişiz! Hayvanın soyunu kurut, sonra da neymiş, Home of Kelaynak.
Bari hayvanla dalga geçmeyin. Kalmış birkaç tane, yeniden yetiştireceğiz diye korunaklarda debelenip duruyorsun. Bu mantıkla Home of Dinosaur afişini de yaparız.
Bu mu milli giysi, bu mu Kapadokya?
Home of Safranbolu: Bunu söylemekten utanıyor ve kendimi kınıyorum ama bu afişe bakanın bu ülkeye geleceği varsa bile vazgeçer.
Ne olduğu belirsiz bir kıyafet ve kafada fes. Sonra da “Niye bizim bu memleketi hep böyle tanıyorlar” diye sızlanıyoruz. Kimse bana burdaki giysinin milli veya yöresel kıyafet olduğu martavalını anlatmasın.
Kapadokya ile ilgili afişler ise herhalde ekonomik tassaruf yapılanlar. Çünkü her üç afişte de aynı fotoğrafı fon olarak görüyoruz. Şaka bir yana, Kapadokya gibi muazzam bir değerin bu kadar yetersiz afişlerle tanıtılmaya çalışılması becerisizlikle bile açıklanamaz. Anlaşılır iş değil. Yani, “Kapadokya bu mu?” demek istiyorsunuz?
Alavere dalavere
Niye iki tane Home of Troy afişi var? Her ikisinde de meşhur tahta atın görselini kullanmışlar. Herhalde alavere dalavere, hile hurdayı yansıttığı için. Vurgulanmak istenenin ince bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Yine niye dört tane Mevlevilik temalı afiş var? Hele Home of Mevlana afişindeki kızın verdiği poz. Neyi simgeliyor, hala bulabilmiş değilim. Biri, “Hiç işte, öylesine bir poz” dese rahatlıyacağım.
Nike, Medusa, Hristiyanlık büyük atılım
Hep yergi yergi, nereye kadar? Bir de taraftar olduğum ve büyük cesaret örnekleri diyebileceğim afişler var.
İçeriğin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılır. Home of Nike ve Home of Medusa afişleriyle Helen mitolojisine, bu toprakların sahip çıkması büyük bir atılım.
Tabii ki komşularımız buna ne diyecek, o da önemli.
Home of Christianity’ye (Hristiyanlık) yer verilmesi de yerinde.
İçerik sağlayıcılar bilgisiz
Neyse, tek tek afişler hakkında daha söyleyecek şeyler olsa da çalışmanın bütününe bakmakta da yarar var.
Bu noktada rahatlıkla şu söylenebilir: İçerik sağlıyacılar yılların basmakalıp Türkiye imajının ötesinde bu ülke hakkında hiçbir bilgiye sahip değil. Yani, bakış açıları bundan önceki yıllarda yapılmış Kültür ve Turizm Bakanlığı tanıtımlarının bilgi ve görsel çerçevesiyle sınırlı. Buna diğer yayınları da dahil edebiliriz.
Bu afiş tanıtımından benim çıkardığım sonuç şöyle: Ülkemize gelen bir yabancı, önce İstanbul’a ayak basacak. Önce köprü (üç adet köprü afişi var) trafiğinin yarattığı sıkışıklıkta debelenip Taksim’e varacak.
Gittiği her yerde simit (iki adet simit afişi var) yiyecek, herkes çay (üç adet çay afişi var) ikram edecek. Tramvaya (iki adet tramvay afişi var) binerek Galata’ya varacak. Galata Mevlevihanesi’ne uğrayacak.
Oradan çıkınca kuvvetini toplamak için tatlı bir şeyler yiyip içecek (üç adet afiş var). Kapalıçarşı’da her yerde aynısı hediyelerden alacak. Kazıklanmamaya dikkat!
Bütün bunların üstüne bir yorgunluk kahvesi içecek. Bu arada da Anadolu’da güzel bir şeyler var. Oralara da bir uğra.
Bu kadar zayıf olmamalı
‘Yaratıcı’larına, medyadan öğrendiğimiz kadarıyla milyon dolarlar ödenen bu ülke tanıtımının afiş çalışmaları kesinlikle bu kadar zayıf olmamalı. Ve yıllardan beridir bu böyle.
Habire kültür, tarih, doğa turizmi diye bağrılıyor. Bu mantıkla, bu bilgiyle, bu görsellerle hiç uğraşmayın daha iyi. Her zaman olduğu gibi yerinizde sayarsınız.
Unutmayın ve zannederim biliyorsunuz, tanıtım her şeyin başı. Ve istediğiniz kadar yetenekli olun, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir ürünü tanıtamazsınız.
Anadolu bu tanıtımların çok ötesinde birçok değeri hala barındırıyor. Mühim olan bunu fark etmeniz. Gerisi gelir. Bakış açınız çok yanlış.
* Bünyad Dinç Güneş gazetesi, Atlas dergisi, NTV Tarih gibi pek çok yayında fotoğrafçı ve yazar olarak çalıştı. Aynı zamanda dağcı olan Bünyad Dinç, hem uğraştığı projeler dolayısıyla hem de keyif için Anadolu’yu adım adım dolaşan ve bilen, şehirde yaşamak zorunda kalmış bir doğa adamıdır. Tarihin izlerini arazi üzerinde sürme ve keşifler yapma konusunda mahir biridir.