
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema – Edebiyat
insanatinart@gmail.com
Marilyn’in heykelini ilk çalan kocası Arthur Miller olmuştu.
Yazar Arthur Miller karısı Marilyn Monroe için bir film senaryosu yazıyordu.
Evliliklerinin beşinci yılındaydılar.
Arthur bu evliliğin artık yürümeyeceğinin, Marilyn’in ona yalnızca acı verdiğinin farkındaydı.
Sevmek ve nefret etmek arasındaki arafta ‘The Misfits’ ya da ‘Uygunsuzlar‘ filminin senaryosunu tamamlamaya çalışıyordu.

Tam da usta yazara yakışan şekilde, öyle bir kadın karakteri çizdi ki; Marilyn çekimler sırasında yanına gelip sordu: “Beni gerçekten böyle mi görüyorsun?”
Bu, Marilyn Monroe heykelinin ilk çalınmasıydı.
Arthur Miller bütün erkeklerin sevdiği, bütün kadınların kıskandığı o Amerikan efsanesinin heykelini, birkaç kısacık sahneyle çalıvermişti.
Geriye yalnızca ‘Norma Jean’ kalmıştı.
Akıl hastanesinde bir anne… Tanımadığı bir baba… Kilise yetimhaneleri, komşu amca ve arkadaş tacizleri; sevgiyi ve sığınmayı arayan fakat bunu cinselliğini kullanarak elde etmeye çalışan Norma Jean…
Kimi istediyse elde etmiş fakat hep kimsesiz kalmış Norma, nam-ı diğer Marilyn!
Kadın ya da erkek, herkes bir heykel yapmaya çalışır kendine… Fakat çoğu kez başkasının taşından yontar. Sanır ki eğer o heykeli tamamlayabilirse yaralarını, içindeki derin çizikleri, egosunu, yalnızlıklarını, sahip olunma ve korunma arzularını, kırılganlıklarını kimse görmez.
İnsan bazen en sağlam mermer olan kendisinden vazgeçer, başkasının taşından yontar.
Sonra bir gün biri gelir, Arthur Miller gibi; ‘Satıcının Ölümü‘, ‘Bütün Oğullarım‘, ‘Cadı Kazanı’nın yaratıcısı gelir ve o heykelin gözlerinin içine bakar… Gerçeği görür. Heykel, “Beni böyle mi görüyorsun?” diye sorar.
O bakış heykelin çalındığı andır.
Heykelini kaybeden Marilyn, Norma Jean’a dönüşür.
Çok fazla dayanamaz. ‘Uygunsuzlar‘ filmi bittiğinde ikilinin evlilikleri de biter. Film setinden bir daha görüşmemek üzere ayrı arabalarla uzaklaşırlar.
Marilyn Monroe bir yıl sonra intihar ederek yaşamına son verir.
Başkasının taşından yaptığımız heykel bizi hep yanıltır. Güçlendik sanırız. Yenilmeyeceğimize inanırız. Başkalarından, gerçek bizi sakladığımız düşüncesine kapılırız. Bütün eksikliklerimizi, yetersizliklerimizi değiştirdiğimizi zannederiz.
Kadın ya da erkek, gücü yetmediği zaman, heykelini başkalarının taşından yontar.
Akıllı ve sabırlı insanlar kendi taşına vurur çekicini. Bu nedenle daha sahici heykeller üretirler ve hakiki bakar gözleri…
Marilyn’in ve Norma’nın ne aklı yetti böyle bir heykel yapmaya ne bilgisi.
Bu nedenle kısacık hayatı boyunca Elia Kazan, JF Kennedy, Frank Sinatra, Arthur Miller gibi akıllı ve güçlü insanların yardımına ihtiyaç duydu.
Babasına hayran olmak isteyen bir kız çocuğu gibi, hayran olabileceği adamları aradı. Kolayca buldu da…
Fakat onlara hep Marilyn’in başkasının taşından yapılmış heykeliyle yaklaştı. O nedenle ilişkileri hep hayal kırıklığı ile sonuçlandı.
Sonra o adamlardan biri gözlerinin içine baktı heykelin ve heykeli çaldı.
Geriye hiçbir şey kaldı.
Da Vinci “Taşın fazlalıklarını atıyorum geriye sizin mükemmel dediğiniz heykeller kalıyor” demişti.
Marilyn başkasının taşından kendini tamamlıyordu. O nedenle eksik kaldı.
Geçen hafta Hollywood Şöhretler Bulvarı en çok Marilyn’in heykelinin çalınmasını konuştu.
Elli sekiz yıl önce Arthur Miller ilk kez o heykeli çalmıştı. Belki geriye kalan, çalınan yalnızca bir Norma Jean replikasıydı.
Gerçek sanatçıların, hakikatin heykellerini yapması umuduyla…